Piri Reis Haritaları olayı, yüksek zekâların varlığını ortaya koyan bir kanıttır. Ancak uzaydan alınabilecek fotoğraflarla benzerleri yapılabilen bu haritalar, aynı tekniği kullanan Dünya dışı Zekâlar tarafından oluşturulmuştur. Amerika’nın keşfinin beşeriyet için ortada olan gelişimi, yüksek idareci mekanizmanın amacının bir kısmını teşkil ettiği için, bu keşfi mümkün kılacak vasıtalardan biri olarak, Piri Reis Haritaları ortaya çıkarılmıştır. İnsanlık daima yukarının tespit etmiş olduğu orijinal evrim yolundan yürümek zorundadır. Bu olgu, hem İnsanlığın evrim ihtiyacının ve amacının tabii sonucu ve hem de bu evrim olayını kendilerine ilahi tez olarak alan dünya idareci Mekanizması’nın amacıdır ve her ikisi bir bütündürler.

Osmanlı Donanması’nın kaptanlarından Piri Reis (1470–1554) gizemli mahiyetlerinden ötürü bu yüzyılda sansasyon yaratmış olan iki portulan (Dünya haritası) ile denizcilik bilimi üzerine bir kitabın sahibidir. Piri Reis ilk haritasını 1513 yılında, ikincisini de 1528 de hazırlamıştır-her ikisi de dünya haritasıydı. Denizcilik üzerine yazdığı Kitab-ı Bahriye ise, 1526 dolaylarında tamamlanmıştı.

Günümüzde Piri Reis haritası adıyla ün yapmış olan ilk harita, 1513 yılında çizdiği ilk dünya haritasının elimizde bulunan bir parçasından ibarettir. Söz konusu harita parçası, 9 Ocak 1929 tarihinde, İstanbul’daki Topkapı Sarayı’nda yapılan bir genel temizlik sırasında, zamanın milli müzeler müdürü olan Halil Ethem Eldem tarafından bulunmuştur. Halil Eldem, bu keşfinden derhal Atatürk’ü haberdar etmiştir. Haritayı şahsen inceleyen Atatürk de, Halil Etheme haritanın tıpkı-basım yoluyla çoğaltılmasını ve bilimsel bir incelemeye tabi tutulmasını emretmişti.

Piri Reis haritası üzerinde yürütülen bilimsel etütler, 1950’lerin başından, haritanın kopyalarından birinin, kadim haritacılık konusundan uzman olan Amerika’lı A.H.Mallery’in eline geçmesiyle birlikte sansasyonel bir döneme girmiştir. Bu öykünün geri kalan kısmı gayet iyi bilinmektedir: Önce Mallery, arkasından prof. Charles Hapgood, haritayla ilgili olarak, ayrıntıları birçok yerde yayımlanmış olan çok önemli bulgular ortaya koymuşlardır. Dolayısıyla, burada, okuyucunun zaten aşina olduğu hususları tekrarlamak yerine, daha ziyade Piri Reis Haritası’nın pek fazla bilinmeyen noktaları olarak tanımlayabileceğimiz konuları etüt etmeye çalışacağız.

Piri Reis, artık üne kavuşan haritasını, Gelibolu’da hazırlamış ve dört yıl sonra,1517 de, Mısır’dayken kendi elleriyle Yavuz Sultan Selim’e sunmuştur. Çok renkli olan bu harita, ceylan derisi üzerine çizilmişti. Piri Reis hem harita üzerinde hem de Kitab-ı Bahriye’de, dünya haritasını derlerken başvurduğu kaynakları açıklamaktadır. Haritada Güney Amerika kıyılarının tanımladığı bir kenar yazısında, Kristof Kolomb’un haritasından yararlandığını yazar:

“…Bu isimler ki mezbur cezairde ve kenarlarda (yukarda bahsedilen adalarda ve kıyılarda) kim vardır, kolombo komuştur ki anınla malum oluna. Ve hem Kolombo ulu müneccim (astronom) imiş. mezbur hartide olan bu kenarlar ve cezireler kim vardır, Kolonmbu’nun haritasından yazılmıştır.”

Daha sonra Kirab-ı Bahriye’de de aynı iddiayı tekrarlayacaktır.

“Varup Antilye’yi eder aşikâr. Hartisi ta kim anın geldi bize.”

Acaba Piri Reis Kolomb’un haritasını nasıl ele geçirmişti?

Bildiğimiz kadarıyla, Kolomb, 1498 yılında, İspanya’ya bir harita göndermişti. Bu haritanın kopyaları birçok denizci tarafından, seyrüsefer haritası olarak kullanılıyordu. Ancak, bu harita ve kopyaları artık kaybolmuştur. Piri Reis harita üzerindeki bir kenar yazısında, amcası olan, Osmanlı Donanması Amirallerinden ünlü Kemal Reisin bir İspanyol kölesinden söz eder.

“…Mezbur kul‘ Kolonbo ile üç defa ol diyara vardım, deyu merhum Kemal Reis’e hikâye edip eydür…”

Dahası, Kitab-ı Bahriye’sinde, Akdeniz’ ele geçirdikleri İspanyol gemilerinin birinde, mihenk taşına benzeyen siyah, parlak bir taş gördüklerini anlatır. Bu taş Amerika’dan getirtilmiştir. Piri Reis bu objeden, haritasında da bahseder:

“…Bu diyara Antilya Vilayeti derler. Gün batısı canibidir. Dört cins tuti (papağan) olur imiş, ak, kızıl, yeşil, kara. Halkı tuti etini yerler ve taçları cümle tuti yünündendir (başlıklarının hepsi papağan tüyündendir) Bunda bir taş olur, siyah mehenk taşına benzer, halkı nacak yerine anı kullanırlar imiş. Gayet de berk taş olduğunu (okunmuyor) biz ol taşı gördük”

Kemal Reis ile yeğeni Piri Reis’in, 1501 de bir deniz savaşı sırasında İspanyollarla savaştığını biliyoruz. Kolomb’un Amerika’ya yaptığı ilk üç gezide, bunların sonuncusu 1500 yılından tamamlanmıştı. Bulunmuş olan bir İspanyol denizci, o tarihte İspanyol donanmasına katılarak, Osmanlı denizcilerinin eline esir düşmüş olabilir ve çok muhtemeldir ki, aynı savaş sırasında, söz konusu taşla birlikte, Kolomb’un 1498 de çizdiği haritanın bir kopyası da Piri Reis’le Kemal Reis’in eline geçmiş olabilir.

Hazırladığı harita esas itibariyle bir dünya haritası olduğundan, Piri Reis daha başka haritaları da incelemiştir. Kenar yazılarının birinde, haritalarını derlerken kullandığı tüm kaynakların komple bir listesini verir:

”Bu fasıl iş bu hartinin ne tarikle telif olduğunu (ne şekilde çizildiğini) beyan eder. İşbu harti misalinde harti, asır içinde (bu yüzyılda) ki mesnede yoktur. Bu fakirin elinde telif olup, şimdi bünyat oldu (tamamlandı) Hususan yirmi miktar hartiler ve yappamondolor’dan (mapa mundi: dünya haritası) yani İskender-i Zülkarneyn (büyük İskender) zamanından telif olmuş hartidir ki rubu meskûn (dünyanın meskûn tarafı) anın içinde malumdur; Arap taifesi ol hartiye Caferiye derler-anın gibi sekiz Caferiye’den ve bir Arabî Hint hartisinden ve dört potukal’ın (Portekizlinin) şimdi telif olmuş hartilerinden kim Sint ve Hint ve Çin diyarları, hendese tariki üzerine ol hartilerin içinde mesturdur. (o haritalarda geometrik çizimlerle gösterilirler) ve bir dahi Kolombo’nun garb tarafında yazdığı hartiden bir kıyas üzerine istihraç edip bu şekil hâsıl oldu…”

Piri Reis ayrıca, Amerika’ya doğru yelken açması için Kolomb’u harekete geçirdiği görülen ve muhtemelen de Kolomb’un orijinal haritansın kaynağını oluşturan bir kitaptan bahsetmektedir. Kitab-ı Bahriye’nin bazı dizelerinde bu önemli kitapla ilgili olarak çok ilginç bilgilere rastlıyoruz:

Antiyle denir oranın adına dinler isen anlatayım ben sana. Nasıl bulundu işit o diyar. Şerh edeyim ta ki, olsun aşikâr. Ceneviz’de bir müneccim var imiş. İsmine onun kolon derler imiş. Onun eline geçmiş bi hoş kitap Kalmış İskender’den, belki evveldir kitap. Bütün deniz ilmini bir bir yazarmış. Toplayıp bir araya bir ilim yazar imiş. O kitap gelmiş bu Efrenç iline . Bilmemişler, inanmamışlar haline. Bulup okumuş onu bu kolomb. Gitmiş İspanya beyine hemen. Anlatır kitaptaki bütün ahvali ona O da bir gemi verir sonra buna. O kitap ile amel ederdi ey yar Varup Antilye’yi eder aşikâr Sonra durmaz açar o ili .Böylece meşhur eylemiştir o yolu Hartisi ta kim anın geldi bize .

Geldik Eferenç ilmine şimdi biz. Söyleyelim fakat olmasın keriz. Bütün deniz ilmini şu Efrençler. Hem okuyup hem yazarak bilirler. Fakat vermezler başkaya kendilerinden. İster isen söyleyeyim bak neden. Bir zamanlar Şah İskender benam. Gezmiş idi bütün deryayı tamam. Ne görüp işitti ise o kişi. Yazdırırdı bir yerin her bir taşı. Bu şekilde bütün deryayı tamam Cem edip yazdırmıştı o adam. O kitabın tamamı Mısır’ dadır. Kalmış orda bir zaman sanırsın sırdadır. Bir zaman sonra Frençler geldiler. Toplanıp Mısır’ın içine doldular. Amr-Bib As Mısır’a göz diker. Dinle Mısır haklıda gör ne der. Çünkü Mısır fethine olur nişan. Kaçar Mısır’dan ekâbir yayan. Yani hep Efrenç iline kaçtılar. Öteden deryayı beri geçtiler. O kitabı ki demiştim ey yar. Kaldı İskender’den orada yadigâr.

Kaçarken de kitabı beraber kaçırdılar. O kitap bilgisiyle nice yerler açtılar. Tercüme ettiler onu bir bir tamam. Kendi dillerince ettiler benam .Bunun aslını bilmek istersen ayan .Kim tercüme eyledi edeyim sana beyan portolmiye derler imiş bir kişi. O tercüme etmiş ilkin bu işi. Pusulanın, haritanın ahvalini . Sonra o yazmış her halini Ondan evvelde birçok kimseler her biri istemişler ki göç ideler.

Aynı kitaba, potulundaki kenar yazılarında da değinilmektedir:

“..Mezbur Kolombo’nun eline bir kitap girmiş ki Mağrip Denizi’nin (Atlantik okyanusunun) nihayeti,yani garp (batı) tarafında kenarlar ve cezireler ve türlü türlü madenler ve dahi cevahir (kıymetli taş) dağı vardır deyu bu kitapta bulunur. Mezbur kitabı tamam mütalaa ederek…Meğer kim sırça (cam) boncuk ol diyarda muteber idiyin kitapta bulmuş imiş…”

Anlaşıldığına göre, bu kitap, yolculuğunun sonunda ne bulacağına dair Kolomb’a bol bilgi vermiştir; bütün bunlar sadece enformasyon sağlayıcı bir metinden elde edilemezdi. Kitaptaki materyallerin bazı haritaları da kapsamış olması gerekir; aksi takdirde, Piri Reis’in iddia ettiği üzere, denizcilik bilimini başlatıcı bir kaynak kitap işlevini görmezdi.

Dolayısıyla Piri Reis haritasının mevcut parçasının dayandığı Kolomb haritasının orijinalinin o çok yönlü kitaptan gelmiş olması çok muhtemeldir. Jacques Bergier “Ebedi Beşer .”adlı kitabında Kolomb haritasıyla ilgili olarak, çok ilginç bir açıklama yapmaktadır:

“Alpheus Hyatt, Medinacelli Dükü’nün gizli arşivlerini incelemesi için, kendisine izin verildiğini ve bu arşivlerde Kolomb’un kullandığı haritaların yer aldığını yazar. Bu haritalar, Kuzey ve Güney Amerika’nın kıyı hatlarını belirtmekle kalmıyor, iç kısımlara ilişkin ayrıntıları da kapsıyordu. Tabi, Piri Reis’in tüm haritasının neye dayandığı konusu, hala daha çözüm bekleyen bir muammadır.

Onun, Büyük Piramit üzerinde odaklanmış olan eşit uzaklıktaki bir projeksiyon, izdüşümü kullanırken nereden ilham aldığı, böyle bir projeksiyon metodunu büyük bir beceriyle uygulaması bir yana, bunu temelde nasıl uygulayabildiği hakkından en küçük bir bilgimiz dahi yok. Ne var ki, daha sonra göreceğimiz gibi bu konuda sağlıklı bir tahminde bulunabiliriz.

Piri Reis haritasının, henüz komple bir incelemeye tabi tutulmamış olan yanlarından biri de, Atlantis gizemiyle ilgilidir. Piri Reis haritalarındaki bazı unsurlar, bize, batık Atlantis kıtasıyla ilgili olarak hali hazırda ortaya konulmuş olan hususları destekleyen yeni kanıtlar sağlayabilir.

Yeni Zelandalı yazar Robin Collyns, Piri Reis haritasında bir Atlantis adasının yer aldığına dikkatimizi çekmektedir.

“Piri Reis haritasının Kongre Kütüphanesinden elde ettiğim fotokopisini incelerken, Brezilya ile Afrika’nın Batı Kıyıları arasında gösterilen (ve öteki UFO yazarlarınca bu açıdan hiç değinilmemiş ya da fark edilmemiş olan) bir adayı fark ettim. Bu adanın özelliği, bugün artık mevcut olmamasıdır. Piri Reis haritasını, kadim dünyayı gösteren bir Teozofi haritası ile karşılaştırdığımda, Teozofi’de Daitya adıyla bilinen büyük bir Atlantis adasının, söz konusu adanın bulunduğu aynı enlem ve boylam üzerinde yer aldığını şaşkınlık içinde gördüm. Fakat Piri Preis haritasında, Atlatisin kendisi batmış gibi görünüyor.”

Piri Reis haritası, Atlantisi gösterecek kadar gerilere gitmez. Ancak, Collyns’in sözünü ettiği ada, Mme. Blavatsky’nin belirttiği gibi, Atlantis kıtasının bir kalıntısı olan ve çok sonraki bir tarihte yok olan Daitya’nın bir kalıntısı olabilirdi.

Antilya (Antillia yahut Antilia), Piri Reis’in notlarında ve yazılarında sık sık geçen bir isimdir. Yeni keşfedilmiş olan kıtanın, yani tüm Amerika kıtasının adını Antilya olarak belirtir; Orta Amerika, Antilya vilayeti denilen bir yerdir; Güney Amerika kıyılarına da, aynı şekilde, Antilya kıyıları denir ve Venezüella’nın doğu kıyılarının açıklarında yer alan bir ada da Antilya adasından başkası değildir. Anlaşıldığına göre, Kolomb yeni kara parçaları bulmak üzere engin denizlere yelken açarken, Atlantik’de yerleşik olan ve Antillia denilen bir ada kıta ile ilgili kadim tradisyon hala daha yaşıyordu.

Aslında, Prof.A. Afetinan, Piri Reis’in Hayatı Ve Eserleri adlı kitabında, Piri Reis haritasında gösterilen Antilya adasına değinerek, bu tradisyonun o zamanlar canlılığını koruduğunu belirtmektedir:

“…Bu adanın Kristof Kolomb’un sefere başladığı sırada zenginliği ve mağmur oluşu o devride herkesin dilinde dolaşan, efsanevi Antil adasını temsil ettiği anlaşılmaktadır. Bununla beraber… Bu adanın mağmur olamadığı tespit edilmiştir.”

Bu Antilya adası da artık mevcut olmadığına göre, Piri Reis haritasında, bir değil, iki Atlantis adası var gibidir. Bu adaları tanımlayan notlarda şunlar yazılıdır:

Antilya adası: “Ve bu adaya Antilya adası derler. Canavar ve tuti ve bakkam gayet çoktur, veli imaret değildir.”

Sığır adası: “Ve bu karaveleyi fırtına bulup getirdi; bu adaya düştü; ismine Nikola Cuvan derler. Ve bu adada vafir birer boynuzlu kav çoktur. Ol sebepten bu cezirenin İzle de Vaka deler, yani Sığır adası demek olur.”

İşte Collyns’in sözünü ettiği ada budur. Bu enformasyon ilginç gelmese de, süz konusu adaların Batı Atlantik’teki yerleri ve bunlardan birine verilen Antilya adı bu konuyu daha fazla araştırmamızı gerektirmektedir. Nitekim bu açıdan olmak üzere, Piri Reis haritası ile olumlu bir şekilde karşılaştırılabilecek olan daha başka haritaların mevcudiyeti ortaya çıkmıştır. Bu tür haritaların bir örneğini zaten Collyns vermiş bulunmaktadır. Bu Daitya’yı, Sığır adasının yer aldığı aynı enlem ve boylam üzerinde gösterdiği söylenen Teozofi haritasıdır.

Juan de la Cosa’nın16. Yüzyıl haritaları, bugün artık mevcut olmayan benzer adalar gösterir; ancak bunlar daha güneye doğru, Brezilya’nın Sao Roque Burnu açıklarında yer almaktadır. Ünlü bir haritacı ve usta bir denizci olan La Cosa ilk iki yolculuğu sırasında Kolomb’un yanında bulunmuş ve ikinci yolculukta da kendi haritalarını çizmişti.

15.yüzyıl sonlarında yapılan Benicasa haritası, Atlanti’ğin batısında uzanan iki büyük ada göstermektedir. Güneydeki adaya Antilia adı verilmiştir. Öte yandan Rahip Athanasius Kircher’in 17.yüzyılda çizdiği Atlantis haritasında, hem Plato’nun Atlantiğin ortasında yerleşik olan Atlantisi, hem de bu kara kütlesi ile Amerika arasında kalan iki ada yer alır. Bu adaların Kircher haritasındaki konumlarına baktığımızda, bunların, Piri Reis haritasındaki Antilya ve Sığır adalarına tekabül edip etmedikleri sorusu zihnimizde kendiliğinden belirir. Gerçekten de aynı kara parçalarını temsil ediyor olabilirler. Rahip Kircher haritasının, Kadim Mısır’lıların inancı ile Plato’nun tanımına dayandırıldığını açıklamıştır. Plato Atlatis hakkında şöyle diyordu:

“…Ada Libya ile Ön Asya’nın (Anadolu’nun) bir araya getirilmiş halinden daha büyüktü ve öteki adalara giden yolu oluşturuyordu ve bu adalardan, gerçek okyanusu çevreleyen karşı kıtanın tümünü kat edebilirsiniz…”

Böylece Plato bir zamanlar Poseidonis ile Amerika arasında bir köprü oluşturan aynı adalardan bahsetmektedir. Rahip Kircher, Atlantis’le ilgili bir bilgi kaynağı olarak, Kadim Mısır’lıların inancına değinmektedir. Plato’nun Atlantis hakkındaki yazısını Solon’a dayandırdığını, ve Solon’unda Atlantis’le ilgili öyküyü Sais’deki (Mısır)rahiplerden dinlediğini biliyoruz.. Ayrıca Proclus’tan öğrendiğimize göre, Plato’nun kendisi de Mısır’a gitmiş ve Sais, Ethmion ve Sebennytus’daki rahipler ve inisiyatörlerle görüşmüştür.Belki de Plato bazı Kadim Mısır Rahiplerini tanıma imkanı elde etmiş, ve Mısır gezisi sırasında Atlantis hakkında bilgi edinmişti. Her halükarda, Atlantis hakkında Greklerin sahip oldukları bilgilerin, Kadim Mısırdan çıkmış olduğu, artık kesinleşmiş bir husustur. Ve Mısır “İskender’den kalan belki daha evveline ait olan” kadim kitabın ortaya çıktığı yerdir. Acaba, Büyük İskender’in âlimleri, bu kitabı, Sais Mabedinin rahiplerince korunan kadim kayıtlardan mı derlemişlerdi? Yahut da, kadim bilgilerden kalan ve İskender’in eline geçmiş olan çok daha eski bir kitap mıydı?

Dahası Piri Reis’in kendisinin ”İskender-i Zülkarneyn zamanında telif olmuş” dünya haritaları ile yirmi kadar harita kullandığını biliyoruz. Muhtemelen bu haritaların kökeni, bir zamanlar İskenderiye Kütüphanesinde mevcut olduğu bilinen kadim kaynaklara dayanıyordu. Mme. Blavatsky, İskenderiye Kütüphanesi yok edilirken kurtarılmış olan binler kadim parşömenle ilgili tradisyondan bahseder.

Serapis Mabedinde kurulmuş olan tali kütüphane 391 yılında yok edildiğinde, kurtarıldığı iddia edilen el yazması metinlerin, Mısır’dan pek uzak olmayan ve daha o zamandan Doğu Roma İmparatorluğunun merkezi olarak tesis edilmiş bulunan İstanbul’a ulaşmış olması çok muhtemeldir. Mme Blavatsky’e göre Leo İsaurus, 8.yüzyılda İstanbul’da Mısır kökenli 300.000 kadar ezoterik eser yakmıştır. Ve denilir ki Osmanlılar İstanbul’u fethettiklerinde, bulabildikleri tüm el yazması metinleri toplamış ve Topkapı Sarayında bir kütüphane oluşturmuşlardı.Dolayısıyla Piri Reis’in bahsettiği kadim haritaların Saray Kütüphanesinden gelmiş olması çok muhtemeldir.

Peki, Piri Reis’in de bir özelliği var mıydı acaba? Eğer Piri Reis’in bu tür dokümanlar ile bilgiye şans seri rastladığını düşünmek gibi bir eğilimimiz varsa, bu gerçekten de garip bir şey olacaktır: Kadim Mısır’daki türden Rahipler ekollerinden neşrolan ve kadim bir bilgeliğe dayalı olan ezoterik bilgilerin aktarımı hiçbir zaman şansa bırakılmaz, çünkü bu, Yukarısı’nın tasarrufunda olan bir kanuna göre işleyen bir süreçtir. Piri Reis de, bir istisna teşkil edemeyeceğine göre söz konusu kadim ve ender bulunur haritaları görmesi için kendisine izin veren kozmik bir kaynak gerekmektedir.

Piri Reis notlarında Kolomb’un bir müneccim, yani bir astronom olduğunu zaten belityior. 15.yüzyılda, astronomi, okült-ezoterik bir bilim dalıydı. Beytlehem Yıldızı’nı izleyen Üç Maj’ın da, yıldızları etüt eden şahıslar olduklarını unutmamalıyız.

Piri Reis haritasının astronomik mahiyetteki veçhesi, hali hazırda müteveffa A.T.Robertson tarafından etüt edilmiş bulunmaktadır. Fakat Robertson’un ölümünden beridir, yarım kalan bu çalışmasını sürdüren olmamıştır. Jacques Bergier, Piri Reis haritasının bu veçhesine kısaca değinmektedir:

“Orijinal Piri Reis haritalarında takımyıldızlarının bulunduğuna dikkatinizi çekerim. İşte Antartika’da Queen Maud Land bölgesinin temsil edildiği yerde, sadece Güney Yarıkürede Queen Maud Land’deki 70-72 enleminde görülebilen Yılan Takımyıldızını belirleyen bir yılan resmi görmekteyiz. Ve Arjantin kıyılarının yakınında, harita, Argo Takımyıldızını belirlemektedir. Brezilya’nın merkezinde, Boğa Takımyıldızını görüyoruz; Brezilya’nın güneyinde ise bir takımyıldızın mı yoksa başka bir şeyin mi işareti olduğu sorusunu akla getiren bir kurt var.”

Muhtemel takımyıldızları temsil eden hayvan çizimlerinin belirlediği bu tür gök haritalarını başka nerede görüyoruz? Tabi, Peru’daki Nazca düzlüğünde ve İngiltere’de. Artık ünlü bir yer olan Nazca’nın en öde gelen araştırmacısı diyebileceğimiz Dr.Maria Reiche’nin “dünyanın en büyük astronomi kitabı” dediği. Nazca’da zemine çizilmiş olan devasa hayvan resimleri arasında, kuşlar, maymunlar, yılanlar, bir lama ve bir balina ya da dev bir balık yer alıyor: Bu hayvanların hepsi Piri Reis haritasında resmedilmiştir. Ayrıca İngiltere’de peyzajın bir parçası halinde işlenmiş olan dev çizimlerden oluşan burçlar kuşağı tabloları vardır-bunların en ünlüsü Glastonbury Buçlar Kuşağıdır.

Hem Nazca düzlüğünde hem de İngiltere’de, devasa boyutlardaki bu astronomik desenlere düz çizgiler eşlik etmektedir. Bazılarının astronomik bir esasa bağlı olarak yönlendirilmiş olduğu tespit edilmiş olan Nazca çizgilerinin, bir bütün olarak ele alındıklarında, aynen Piri Reis haritasındaki gibi, küçük taş yapılara ait kalıntıların yer aldığı tepecikler üzerindeki merkezlerden neşrolan, geometrik bir düzene bağlı bir şebeke oluşturduklarını görüyoruz. Bunların İngiltere üzerinde gözlemlenmiş olan ve yerel olarak Ley çizgileri diye bilinen örneklerinin, kozmik güç hatlarını ya da John Michell’in belirttiği gibi, dünyanın yüzeyinde görünmez halde uzanan manyetik hatları temsil ettiklerine inanılır.

Piri Reis haritalarında ve genel olarak haritalarda rüzgârgülleri ışıyan ve kerti hatları denilen geometrik çizgilerden oluşmuş karmaşık bir desen görürüz. Denildiğine göre, böyle bir ızgara, küresel trigonometri kullanılarak yapılmış olup, Dünya küresinin bu haritaların iki boyutlu yüzeyine izdüşümünü çıkarılmasını mümkün kılmaktadır. Ve bu projeksiyon sistemi, özellikler Piri Reis haritalarında ve ayrıca, belirli bir dereceye kadarda bilinen diğer bazı haritalarda, şaşırtıcı bir özenle kullanılmıştır.

Dünyanın çeşitli yerlerinde ortaya çıkan, “çizgi ve düğüm” şebekeleriyle Piri Reis haritalarındaki aynı türden desenler arasında bir ilişki olabilir mi acaba? Bu güç hatlarının, Kozmik-Astronomik mahiyetteki imaları ve Jeomanyetik yapıya doğrudan değinme özellikleri, ayrıca, Piri Reis haritalarının izdüşüm ızgarası için de geçerli olmakta mıdır?

Dünyadışı varlıklar ile yakın temas kurmuş olan George Van Tassel, bir zamanlar yazılarında, bu sorulara ilişkin olarak çok şeye ışık tutabilecek mahiyette olan son derece ilginç bir teoriyi açıklamıştı. Van Tassel’e göre, dünya bir dodekahedron, yüzleri beşgen olan 12 yüzlü bir düzgün çokgen biçimindeki dev bir kristaldir. Tassel, aynı şekilde, 20 eşkenar üçgenden oluşan ve ikozahedron denilen bir başka düzgün çokgenin yerkürenin üzerine bir kılıf gibi geçirilebileceğini de iddia etmiştir. Ozaman, denildiğine göre, “dünyanın yapısal enerji iskeletini” gösteren bir desen ortaya çıkmaktadır. “bu yapısal örgü,diyor Van Tassel,” dünya olarak bilinen bu tuhaf kristalin üzerindeki birçok olayı belirler. “Bu tür olaylar, ya beşgenler ile üçgenlerin oluşturduğu çizgiler boyunca ya da sistemin kesişme noktalarında ortaya çıkmaktadır. Söz konusu düzgün çok genler, böylece, ley hatları gibi yöresel şebekeleri üretebilen ana deseni oluşturmaktadır.

Dodekahedron teorisinin orijinal müellifi, muhakkak ki, Platon’un Plato, Timaeus adlı yapıtında, Tanrının, göklerdeki takımyıldızları tanzim ve tertip ederken, Ana Planı’nı, temel geometrik form olarak, Dodekahedrona dayandırdığını belirtir. Dolayısıyla Plato, Dodekahedronu, bir Kozmik Form olarak sınıflandırmaktadır. Bunun yanı sıra Pihaedo adlı yapıtın da, bu Kozmik Çokgenin, aynı zamanda, küresel.Dünyanın kendisiyle ilgili olduğu görüşünü öne sürmektedir.

Plato, makro kozmik ve mikro kozmik kürelerin, Kozmik İnşaatçılar tarafından ortak bir geometrik forma göre biçimlendirildiğini söylemektedir: Yukarıda nasılsa, aşağıda da öyledir. Dünyasal örgünün astronomik ilişkisi de böylece açığa çıkmış oluyor. Çünkü eğer Tanrı gökle yerin inşaatında aynı Kozmik Izgarayı kullanmışsa, o zaman dünya da Engin Kozmosun ufacık bir modeli olarak ortaya çıkabilir ve göksel sistemlerin tanzim ve tertibi de Dünyanın yüzeyinde kolaylıkla gösterilebilir. Ve dolayısıyla küresel matrisin bir uzantısı olan herhangi bir yöresel şebeke dâhilinde, hepsi de tek bir temel desene bağlı kalmak suretiyle, yöresel burç kuşakları resmedilebilir.

Van Tassel, Proceedings dergisinin 1975 yılı 8. sayısında, yerküreyi üzerine söz konusu çokgenler geçirilmiş bir halde gösteren bir çizim yayınlamıştı. Bu çizimde Dünyasal Kristalin Atlantik okyanusundan geçen “ek yerleri”nden birinin aslında, Piri Reis haritasındaki rüzgârgüllerini birleştirmek suretiyle elde edilebilen eğriye tekabül ettiği açıkça görülmektedir. Bu tür bir bağıntı basit bir tesadüf şeklinde değerlendirilerek bir kenara bırakılmayacak kadar barizdir; hele bunun daha da ötesi söz konusu olursa.

Araştırmaları, Van Tassel’in ulaştığı sonuçlara işaret eden bir şahıs daha vardır. Smithsonian dergisinin Ağustos 1976 tarihli sayısında, tektonik plakaların oluşturduğu desenler hakkında bir yazı çıktı.

Yazar Athelstan Spilhaus, değişik projeksiyonlu haritalar çizdirmiş ve bunların üzerinde plakaların birleşme şekillerini göstermişti. Volkan ve deprem faaliyetlerini gösteren çizgileri, bu tür haritaların üzerine işlediğimizde, aşina olduğumuz Mercator projeksiyonunda gösterildiklerinde kesinlikle mevcut olmayan ve insanı hayretler içinde bırakan desenler ortaya çıkmaktadır. Spilhasu’un kullandığı haritalardan birinde, Afrika’yı merkez alan eşit aralıklı düzlem azimutal projeksiyon uygulanmıştı, yani Hapgood’un Piri Reis haritası ile kıyasladığı Kahire merkezli haritaya çok benziyordu. Spilhaus deprem ve volkan faaliyetini, kırmızı benekler halinde bu harita üzerine işlediğinde, kendi ifadesiyle “ortaya bir desen çıkıverdi: merkezde yer alan ve beşgene benzeyen bir plaka ile onu çevreleyen beş adet düzgün eşkenar dörtgen vardı”.

Spilhaus sonra aynı haritanın üzerine bir ikozahedronun izdüşümünü çıkardı ve sonuçta, “ikozahedron ile plakaların oluşturduğu desen arasındaki apaçık bağlantı”gözler önüne seriliverdi. Hapgood Kahire merkezli haritasına, Piri Reisin rüzgârgüllerinin yer aldığı noktaları işaret ettiğinde, bu noktaların merkezi Kahire civarında bir yerde bulunan bir dairenin yayını oluşturduğunu görmüştü. Hapgoodun haritasının Spilhausunki ile karşılaştırdığımızda, Spilhaus haritasındaki merkezi beşgen ile ötekinde yer alan söz konusu dairenin rahatlıkla çatıştıklarını görmekteyiz.

Yukarıdaki bağlantıları ortaya koyduktan sonra, artık 1513 tarihli Piri Reis haritasının, yerküremizin kozmik yapısal ana planına dayandırılmış olduğunu, ayağımızı sağlam yere basarak kabul edebiliriz. Çeşitli dünyasal çizgi sistemleri de görünüşe göre böyle bir yerküresel temel örgüden kaynaklandığına göre, Piri Reis haritalarının bunlarla olan ilişkisi, bariz bir hale gelmektedir.

Şimdiye kadar sadece Piri Reisin 1513 yılında hazırladığı haritayı inceledik. Ancak ikinci haritanın mevcut parçası da özel bir ilgiyi gerektirmektedir. Çünkü bu haritanın projeksiyon ızgarasının düzeni etüt edildiğinde ortaya çıkan hususlar, yukarıdaki beyanların lehine kanıtlar oluşturmaktadır. Piri Reis ikinci haritasını, birincisinden 15 yıl sonra hazırladı. Bu haritadan geriye sadece, Orta ve Kuzey Amerika ile Grönland’ı gösteren bir parça kalmıştır. Bu haritanın da birincisini hazırlarken Piri Reisin yararlandığı aynı orijinal kaynaklara dayandırılmış olduğunu söyleyebiliriz, sadece mikyası farklıdır.1513 tarihli haritada gösterilmeyen Yengeç Dönencesinin, bu haritada kalın bir çizgiyle belirtilmiş olduğunu görüyoruz.

Bu haritanın ızgara-çizgilerinin kesişme noktalarından üçü ki bunların iki tanesi rüzgârgülüyle belirlenmiştir. Son on yılda hem UFOlog’lar hem de dünya gizemlerinin araştırmacıları için dünyanın en muammalı yerleri olagelen bölgeler üzerinde bulunmaktadır: bu yerlerden biri dünyaca ünlü Bermuda Üçgenidir; diğeri ise Karayip denizi ve Amerika ile Kanada’nın büyük göller yöresidir.

1528 tarihli haritasının güneybatı köşesinde gösterilen rüzgârgülü ki rüzgârgüllerinin içindeki siyah üçgenler kuzeyi işaret etmektedir, Karayip denizinde yer alır. Mevcut parçasının aşağı yukarı ortasında çizili olan büyük rüzgârgülünün ise, haritayı tamamladığımız takdirde, büyük güller yöresini kapladığını göreceğiz. Ve ızgaranın bu rüzgârgülleri arasında, yani Florida’nın doğusu da yer alan kesişme noktası da, Bermuda Üçgeninin içinde bulunmaktadır-Bermuda Üçgeninin uç noktalarını oluştura Florida, Bermuda ve Puerto Rico, portulanın üzerinde açıkça görülmektedir Aslında Bermuda üçgeninin, bu noktanın yer aldığı bölümü, üçgenin en faal alanıdır.

1528 tarihli haritada belirlenmiş olan bu yerlerden Karayip denizi, UFO’ların sık sık gözlemlendikleri bir deniz olarak tanınır. Charles Berlits’e göre Karayip denizi ve batı Atlantiğin bu denizle bitişik olan bölümü, dünyanın en faal volkanik bölgelerinden birini oluşturur ve özellikle de adı Karayip Kızılderililerinin inançlarına göre Tufanı meydana getiren yıkıcı bir tanrı olan Hurikadan gele ani ve şiddetli bir deniz kasırgasıyla (İngilizce de bu kasırgalara Huricane denilir)tanınır. Büyük göller yöresine gelince burası yakın zamanlarda, deniz ve hava felaketleri ile kaybolma olaylarının oluştuğu ve ayrıca çok sayıda UFO faaliyetinin gözlemlendiği bir başka ‘üçgen’ olarak ün yapmıştır. Bermuda üçgenini ise tanıtmaya gerek yoktur sanırız.

Piri Reis haritasının UFOlojik mahiyetteki imaları, UFO’ların uçuş hatları ile bir ilişkisi olduğu belirlenmiş olan ley hatlarını aklımıza getirmektedir. Öte yandan manyetik sapma fenomeniyle ilgili olan bir hat var ki, bu çizgi, yukarda bahsedilen muammalı yerlerin hepsiyle de bir şekilde ilişkili olup, sıfır manyetik sapma hattı diye tanımlanır ve agonik hat diye de adlandırılır. Batı yarıkürede agonik hat, büyük göllerden geçerek güneye doğru ilerler, sonra Bermuda üçgeninin güneybatı kısmını kat eder ve Karayip denizine girer. Bu hat boyunca, UFO faaliyetinin ve olağandışı kaybolma olayları ile felaketlerin oldukça yoğun bir şekilde cereyan ettiği bilinen bir gerçektir. Ancak bu tür bir çizginin bu olaylarla ne şekilde ilintili olduğu hususu, henüz açıklanabilmiş değildir.

Agonik hat bu olaylarla bağıntılıdır. Çünkü dünyanın yapısal enerji iskeleti ile çakışmaktadır. Ve 1528 tarihli Piri Reis haritasının söz konusu rüzgârgüllerinin çizdiği eğri de, bu hatla aynı yolu izler, çünkü 1513 tarihli harita gibi bu haritanın ızgarası da dünyasal güç matrisine uyar. Peki, Piri Reis haritalarında da ortaya çıkan yerkürenin bu kozmik yapısal enerji deseni, acaba neden çeşitli seviyelerden anlamları mevcuttur?

Dünya gezegeni sayısız dünyalardan meydana gelen bir evrim dünyaları grubunun özel bir laboratuarıdır. Bu planet üzerinde meydana getirilen pek çok çeşitli maddi ve manevi olaylar için, bu laboratuarın sahibi İlahi planlar, yeryüzünde pek çok enerji çeşitleri; bunları oluşturma, depolama, tevzi ve kozmostan çekme teknikleri kullanmaktadırlar. Yeryüzünün iç içe pek çok yapısal özeliklerinin, geometrik şekiller sonucunda ortaya çıkan enerjileri kullandıkları gibi, buna benzer şekilde inşa edilen çeşitli yapılar da sözgelimi bilinen ve bilinmeyen Piramitler, dikili taşlar vb. enerji üreteç ve rezervuar ve dağıtım üniteleri olarak kullanılmaktadırlar. Ayrıca ısı, ışık ve sürtünme güçlerinin enerjilerini ve mekanik olayların potansiyel enerjilerini de değerlendirebilmektedirler. Şunu iyice bilmeli ki, İlahi planlar yeryüzünü her şeyinden yararlanmak üzere, özel olarak ve bir laboratuar amacıyla inşa etmişlerdir. Dünya insanları hiçbir zaman bu laboratuar gezegenin tüm gizemine vakıf olamayacaklardır. Çünkü beşeriyetin bilebileceği dünya, bilinecek tüm gezegensel gizemin ihmal edilebilecek kadar küçük bir kısmı olacaktır ve bu da ancak genellikle üç buut realitesi seviyesindedir…

İşte Piri Reis haritalarının, bilinebilir dünyanın sırlarına paha biçilmez bir rehberi olarak değerlendirilebilen bu mevcut parçalarının önemi de bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır.Portulanlar ya da Dünya denizleri haritaları, 13.yüzyılın sonları ile 14. yüzyılın başları arasındaki bir dönümde aniden ortaya çıkıvermiştir. Bu haritalar, denizciler tarafından yapılıyordu ve zamanın coğrafyacıları tarafından çizilmiş olan haritalardan çok ileri bir seviyedeydiler: haritalar, günümüzde akıl almaz derecedeki doğrulukları ile bizleri şaşırtmaktadırlar.

Dünya denizleri haritaları daha ziyade, Karadeniz de dâhil olmak üzere, Akdeniz bölgesini kapsıyordu. Bazı örneklerde ayrıca, Atlantiğin doğu kıyıları da gösteriliyordu haritaları ilk önce İtalyan denizciler çizmiş, daha sonra onları Portekizliler ve öteki ülkelerin denizcileri izlemiştir.

Haritaların diğer ortak yanları ise, şu şekilde özetlenebilir:

– Kökenleri bilinmemektedir

– Ortaya çıkışlar manyetik pusulanın yaygın kullanımı ile çakışmaktadır

– Ortak bir örneğe uygun olarak yapılıyorlardı: rüzgârgüllerinden ışıyan düz çizgilerden oluşmuş bir ızgara, bu haritaların paylaştığı ana unsurdur.

– Portulan adı denizci kılavuzlarına verilen portalona adından gelmektedir

İstanbul’da Piri Reis’inkilerin yanı sıra daha başka haritalar da vardır. Bunlardan biri, Trabluslu İbrahim Mursi’nin 1460 yılında çizdiği ve Akdenizi, Karadenizi ve Britanya Adaları da dâhil olmak üzere Atlantiğin Avrupa kıyısını gösteren bir haritadır. İstanbul’daki Denizcilik Müzesinde bulunan bu harita düz çizgiler ile rüzgar güllerinden oluşan, tipik harita ızgarasına dayalı olan, şaşırtıcı doğruluktaki bir projeksiyon sistemine göre yapılmıştır. Burada rüzgârgülleri, Akdeniz çevresinde eliptik bir şekilde dizilmiştir. Aslında, Piri Reisin ilk haritasından 50 yıl önce hazırlandığı ve İstanbul’da bulunduğu için, bu haritanın kendi haritasını çizerken, Piri Reisin elinde bulunan sekiz Caferiye haritasından biri olduğunu varsayabiliriz. Böyle olması halinde, Mursi haritası, derin bir incelemeye tabi tutulmayı bekleyen önemli bir doküman olarak tebarüz edecektir.

1559 da Hacı Ahmet tarafından hazırlanan bir başka harita da oldukça ilginçtir. Berlitz’in çeşitli kitaplarında üzerinde durduğu bu dünya haritası, portulan türünden olmayıp yürek şeklindeki eşit alanlı projeksiyon sistemine göre yapılmıştır. Avustralya dışında tüm kıtaları kapsayan Hacı Ahmet hartasında, Grönland, birkaç ayrı ada şeklinde çizilmiş; yaklaşık 300 yıl sonra keşfedilecek olan Antarktika’nın kuzey kıyıları resmedilmiş; en ilginci Alaska ile Sibirya bitişik olarak gösterilmiştir. Gerçekten de Grönlandı kaplayan buz tabakasının altında bir değil üç ayrı kara parçasının bunduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla bu haritanın orijinalinin de, ileri seviyeden bir uygarlığın temsilcileri tarafından, Antartikanın mevcudiyetinin bilindiği, Grönland’ın buzlarla kaplanmasından ve Bering Boğazının oluşmasından öncesine rastlayan bir devirde çizilmiş olduğunu ve Hacı Ahmed’in aynen Piri Reis gibi, böyle kadim bir haritadan yararlandığını düşünebiliriz.

Volkan Burnaz

By admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir