HACERÜL ESVED’İN SIRRI

Hz. İbrahim Aleyhisselam, Kabe’nin inşasını bitirdikten sonra oğlu İsmail Aleyhisselam ile tavafa başlangıç sırasını bildirmek için: “İsmail, bana bir taş getir de tavafın nereden başlayacağını işaret edeyim.” dedi. Hz. İsmail Aleyhisselam da Cebel-i Kubeys’ten bir taş alıp babasına verdi. O da tavafın başlayacağı bugünkü Kabe’nin köşesine taşı koydu. Taş, yumurta şeklinde 18-19 santimetre yarıçapında idi. Konduğu yer, yerden üç arşın 4 parmak yüksekliğinde idi. Böyle yükseğe konmasının sebebi ve sırrı her yerden herkesin görebilmesi için idi. Rengi vaktiyle beyaz olan bu taş, çokça istilam edildiği yani selamlanıp öpüldüğü için esmer bir taş haline gelmiştir diye rivayet edilmektedir.

Hacer-ül-Esved, melekler tarafından, peygamberler tarafından ve Efendimiz Muhammed Aleyhisselam tarafından öpülmüştür. Hacerü’l-Esved’i öpmek, Cenab-ı Hakk’ın saltanat-ı İlahiyesine kurbiyete (yakınlığa) bir işaret olması itibariyle hürmet, teslim ve ikrar manasını ifade eder. İşte bunun içindir ki, Hz. Ömer Efendimiz (ra) “Vallahi seni öpüyorum. Senin taş olduğunu, zarar ve fayda veremeyeceğini de biliyorum. Eğer Resulullah’ın seni öptüğünü görmeseydim, seni öpmezdim.” demiştir.

Kabe, Huzaalıların eline geçtikten sonra, Hacer-i Esved, onların rakibi olan Cürhümlüler tarafından kaçırılıp sonradan Huzaa kabilesi tarafından yeniden ele geçirilerek tekrar yerine konulmuştur. Daha sonraları Abbasi Halifelerinden Muktedirbillah zamanında Mekke’yi zaptetmiş olan Karamite (Kırmitîler) reisi Tahir tarafından koparılıp Küfe Mescidine konulmuştu. 20 sene sonra, Halife Mutî’ Billah tarafından 24 bin dinar karşılığında geri alınıp Mekke’ye getirilmiş, bugünkü yerine konulmuştur.
Hacer-ül Esved, muhtelif zamanlardaki yangınlarda kırılmıştır. Şimdi 12 parça olarak birleştirilmiştir. Ufak bir parçası Kanuni Sultan Süleyman zamanında bir Hadım Ağası tarafından İstanbul’a nakledilmiş, Süleymaniye civarındaki Kanuni Sultan Süleyman türbesine asılmıştır.

Rivayete göre Hacer-ül Esved kıyamet gününde Kabe’yi tavaf edenlere şahit olacağından bunu aşk ile yapmak gerekir. Halk arasında hacdan gelenlerin avuçlarının içlerinin öpülmesi hacca gidip tavaf edenlere Hacer-ül Esved’in şahitliği bir de ya öperek ya da dokunarak veya uzaktan ellerini açarak Hacer-ül Esved ile temas kurmaları sebebiyledir. Çünkü hacı “elestü birabbiküm” bezmindeki ikrarı burada yenilemiş olduğundan memleketinde henüz hacca gidememiş kimselerin onu tasdik etmeleri, avucunun içini öpmeleri bundan dolayıdır.

Prof. Dr. Mehmet Emin Özel ve Hacer-ül Esved taşının incelenmesi

Kabe’deki Hacer-ül Esved taşının da göksel bir kökeni olduğunu savunan Prof. Dr. Mehmet Emin Özel, Sokullu Mehmet Paşa Camisi’nin mihrap ve duvarlarında da bu taşın parçalarının bulunduğunu söyledi.

Hacer-ül Esved taşının dini değeri nedeniyle bugüne dek incelenemediğini belirten Özel, şöyle konuştu:

“Sokullu Mehmet Paşa Camisi’ndeki küçük parçalar kutsal taşın göksel kökeni konusunda yapılabilecek araştırmalar için belki de en önemli ipuçlarının ortaya çıkarılmasına vesile olabilir. Ancak, dini engelleri aşmak mümkün değil. Fakat böyle bir beklenmedik çözüm var. Ulusca ulaşacağımız bir bilinç düzeyi sonunda Kabe’deki Hacer-ül Esved taşının ne olduğunu öğrenmek, istenildiği zaman yapılabilecek bir iş. Belki Türkiye’deki taşları kullanarak bir araştırma yapılabilir. O da çok dikkatli hareket etmeyi gerektirir.” demiştir.

Prof Dr, Ahmet Marankiye göre Hacer-ül Esved’in çekim gücü

Prof Dr A. Maranki’ye göre; “Hac, Kabe ve Hacer-ül Esved – Ana karargah, kumanda merkezi, ana diskettir. Çünkü bu bilgi akışı bu kutsal mekanlara gelen ve orada kulluk görevini yerine getiren herkesin bilgisi kıyamet gününde kaydedilip Rabbin huzuruna sunulacaktır. Bunun içindir ki insanın yüzü, gibi elleri de o kişinin kimliğidir. Kim ki Hacer-ül Esvedi öper, ona dokunursa, selamlarsa bu taş kendisine dokunanı tanımlar ve tıpkı bir scanner gibi Rabbine görsel olarak bu bilgiyi aktarır” demektedir.

Arkeoloji ve Hacer-ül Esved

İngiliz arkeolog gezgin Harry S.J.Philby, Arap Yarımadası’nın Rub’ul Hali (boş bölge) denilen en ıssız bölgesini keşif çalışmaları sırasında, rehberlerinin kendisine, Gökten yağan taşlarla yok olan Ubar kenti’nden bahsettiklerini, kervanına ait bir çok devenin kaybı pahasına bu yere 1932’de ulaşmayı başardığını anlatır. Bu yönde ifadeler Kuran’da de sık sık geçmektedir.

Batı kaynaklı haritalarda ”Wabar” diye isimlendirilen bu yere ulaşıldığında, manzara oldukça hâyal kırıklığına neden olur. İnsan eliyle yapılmış herhangi bir kalıntı yoktur. Kahverengimsi sarı renkli kumlar arasında yalnızca iki adet oldukça sığ çöküntü ve bunlar çevresinde bir dizi koyu renkli döküntü etrafa saçılmış urumdadır. Philby, bu döküntünün lav olabileceği düşüncesindedir. Topladıkları birkaç avuç siyah, camsı boncuk görünümlü taneleri, rehberler yok olan kadınlarının taktıkları süsler olarak yorumlarlar.

Rehberlerce yine o civarda bulunan oldukça paslanmış bir demir külçesi de, insan eliyle yapılmış kalıntıların örneği olarak Philby’e sunulur. Gezgin, tavşan büyüklüğündeki demir parçasını inceler ve çevredeki çöküntülerin volkanik kökenli değil, yer atmosferi dışından gelen bir meteoride ait olduğunu anlar. Daha sonra yapılan laboratuar analizleri onun bu tahminini doğrulayacaktır.

1995’te düzenlenen keşif gezisi

Mart 1995’te bölgeye yeni bir keşif gezisi düzenlenmiştir. Bunda amaç, yeryüzündeki sayıları oldukça sınırlı olan (toplam 150 kadar) çarpma kraterlerinin istatistiğine katkıda bulunmak ve bu ulaşılması ve incelenmesi çok zor (ısı gündüzleri gölgede 60 derecedir) bölgedeki krater kalıntıları hakkında yeni bilgiler edinmektir. Modern olanaklarla bile 10 gün süren bu gezinin sonuçları “Sky and Telescope” dergisinde özetlenmektedir.

Krater alanı ve buluntular

Krater alanının koordinatları 50 derece 28′ 24” Doğu ve 21 derece 30′ 12” Kuzey olarak verilmektedir. J.C.Wynn ve E.M.Shoomaker’ın grubu bölgede sistemli jeofizik ve jeolojik tarama ve ölçümler yapmayı hedeflemiştir. Üç kraterden oluşan kraterler grubu kuzeybatı-güneydoğu yönünde 1000m’ye 500m’lik bir alanı kaplamaktadır.

Büyüklükleri sırasıyla 11m, 64m, (Philby A krateri) ve 116m (Philby B krateri) 11m’lik kraterler Philby zamanında biliniyordu (Kumların hareketi bu krateri yeniden ortaya çıkarmış olmalı). Philby A krateri, 1932’de bütünü ile görülebilirken şimdi sadece güneydoğu kesimi kumların üstündedir. Kenara yakın bölgelerde bazı çarpma etkili kalıntılar, (Glass bombs’, instants rocks’, meteor kalıntılar) vardır. Büyük bir şans eseri, keşif heyetinin ulaşmasından 1 gün önce yağan yağmur, kumların hareketini yavaşlatmış ve kesit belirleme çalışmalarına olanak vermiştir.
Philby A’nın yapısının Arizona’daki meteor kraterine benzer şekilde ”en üst tabakaların deformasyona uğradığını ve kendi üzerine katlandığını” göstermektedir.

Phiby B, 1932’de (2 m. derinliğinde ve bütünü ile gözlenebilir haldeyken bu ziyarette doğu kenarlarını izleri bulunabilmiş ve derinliğinin 3 1/2m’yi aşmadığı hesaplanmıştır. Civarda birkaç milimetre çapında camlaşmış tanecikler saptanmıştır. Bunlar Philby’nin rehberlerinin hediye olarak topladığı ”boncuk tanecikleri” olmalıdır. 500 m. çaplı çarpma bölgesi, meteor kalıntıları ve kumla karışık oksitlenmiş metal parçaları içermektedir ve bunların yoğunluğu kratere doğru artmaktadır.

Meteorun özellikleri

Wabar (Ubar) meteor örneklerinin analizi %94 demir, %6 nikel, %2 kobalt ve daha az oranda iridyum ve bakır içermektedir. Yaşı hakkındaki tahminler ise çöl ortamının yarattığı belirsiz etkisi ile, bir tahmine göre birkaç yüz ile birkaç bin yıl arasında, bir başka tahmine göre birkaç bin ile yüz bin yıl arasında değişiyor. Meteorun atmosfere girerken parçalandığı ve birkaç büyük parçaya ayrılarak bir kraterler kompleksi oluşturduğu anlaşılmaktadır. Krater büyüklükleri göz önüne alındığında, çarpan meteoridin 300 tondan fazla 4-5 m. genişlikte olması gerekir.

Demir-nikel ana parçaları çarpma sonucu buharlaşmış olmalıdır. Önemli bir bölümü erimiş ve kumla karışmıştır. Phily B kraterinin 200 m. güneydoğusundan 2 tonluk bir meteoridin 1965’te ortaya çıktığı ve Aramco tarafından Riyad Kral Suud Üniversitesi’ne taşındığı da belirtilmektedir.

Değerlendirme ve sonuç

Wabar (Ubar) bölgesi gerçekten ilginçtir. ve yerel bir dizi söylence ve efsanenin kökeni olmuştur. Kabe’deki Hacer-ül-Esved’in buradan ya da buna benzer bir yerden taşınma olasılığı yüksektir. Çöllerdeki kum tepelerinin hareketi, bu tür oluşumları birkaç yüz yıl içinde örtebilecek güçtedir. Fakat bir zamanlar görülmeyen krater yapıları zamanla tekrar açığa çıkabilmektedir.

Bu nedenle 1500 yılı çok aşkın bir yaşa sahip olması gereken Hacer-ül Esved, Wabar’dan bir parça olabilir. bu konuda kesin kararı, kutsal kara taşın ‘zarar vermeden değerlendirme’ (nondestructive evulation) yolu ile kompozisyonunun belirlenmesi ve Wabar’daki buluntularla karşılaştırılması yeterli olacaktır. Böylece onlarca asır boyunca bölge insanlarının bu arada, biz Türklerin ruh dünyalarında çok önemli yer tutan kutsal taşın göklerdeki adresi hakkında ilk kez doğru bilgiler edinilmiş olacaktır.

Volkan Burnaz

By admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir