Kutsal çalılardan yapılmış oyma heykellere Kavakava Moai adı verilir. Bunların atalarının ruhlarını simgelediğine inanılmaktaydı.
Paskalya Adası hazinelerinden en gizemlisi, belki de “konuşan tahtalar”dır. Yirmi altı adet yapıttan oluşan bu grup, insan ve hayvan şekillerinden oluşan yontmalarla kaplı olup, bunların simgesel birer anlamlarının olduğu sanılmaktadır. Yirmi bir adet yazılı levha, tören malzemesi ve süslü sandık bulunmuştur.
“Konuşan tahtalar” veya öteki adı ile Rongorongo tahtalarının dinsel törenler için kullandıkları sanılmaktadır. Thomas Barthel adlı bir Alman öğrencinin araştırmasına göre “konuşan tahtalar” Polinezya kökenlidir. Sorun, sadece birkaç adet parçanın günümüze kadar kalmış olması ve bunları tekrardan birbirleriyle birleştirme görevinin, Chaucer ve Dickens’ın sayfaları kullanarak İngilizceyi yeniden yaratmak kadar zor ve hatta imkânsız olduğudur.
Moai’leri Kimler Yaptı?
Moai’leri, yontulmuş taşları, “konuşan tahtaları”, kimler, neden ve ne zaman yaptılar?
Bu konuda birçok fantastik kuram ortaya atılmıştır. Paskalya Adası, kaybolan kıta Atlantis idi… Uzaydan gelenlerin bıraktığı eserlerdi bunlar… Batmış bir takımadalar grubunun dini bir merkeziydi orası. Sund adlı bir Norveçli, Paskalya Adası’nın eskiden Mısır’ın bir parçası olabileceğini bile ileri sürdü.
Ancak günümüzdeki bilim adamlarının hemen hemen üzerinde mutabık kalmış oldukları görüş, Moai’leri yapanların Polinezya yerlileri olduğu şeklindedir.
Bu heykellerin kökenini bulmak için, ilk adım, engin Pasifik’in ortasındaki bu küçük noktaya ilk gelenlerle ilgili ada yerlilerinin efsaneleridir. Bir söylenceye göre, Hiva Takımadalarından Marae Renga’daki Hotu Matua adlı bir reis, kaybetmiş olduğu bir savaş sonucu, ülkesini terk ederek buraya gelmiştir. Ya da Hiva Adaları’nın doğal bir felaket sonucunda yok olmasıyla buraya gelmiş olabilir. Bütün bu efsaneler, Marae Renga’nın güneşin battığı yanda ve iklimin sıcak olduğu bir yerlerde olduğu konusunda hemfikir idiler.
Hotu Matua bir rüya görmüş ve altı öncüyü mağaralarla dolu bir adanın keşfine yollamış ve Paskalya Adası’nı bulmuştur.
Reis ve onun yanındakiler, beraberlerinde bitkiler, ağaçlar ve hayvanlar getirmişler, fakat bunların hepsi zamanla zor koşullar altında ölmüşlerdir. Hotu Matua öleceğini hissettiğinde, adayı oğullarının arasında pay etmiştir. Bu adada yaşayan on veya on iki kabilenin kökenini oluşturmuştur.
Bu Polinezya yerlilerinin Paskalya Adası’nın ilk sakinleri olduğunu iddia eden teoriyi sağlamlaştırmaktadır. Ada yerlilerinin kökenleri üzerindeki bu fikir ayrılıkları, genelde okyanus adaları halklarının kökenleri üzerindeki tartışmaları yansıtmaktadır. İlk yazarlar, onların Amerika’dan geldiklerini iddia etmişlerdir. Birçok uzman ise bu görüşü reddetmiş, ancak Thor Heyerdahl 1947 yılında Kon-Tiki adını verdiği bir sal ile Peru’dan Tuamotu Takımadaları’na ulaşarak bunun mümkün olabileceğini kanıtlamıştır.
Heyerdahl ve ellerinde yalnızca zıpkın olan 5 kişilik mürettebatı yaklaşık 101 gün süren bu yolculuk sırasında dev gibi bu köpek balığıyla boğuştu, içme suyu iki ay içinde tuzlandı ama yağmur sayesinde su stokları yenilendi. Kahvaltı çoğu kez palamut ve gece boyunca güverteye düşen uçan balıktan oluşuyordu.
Heyerdahl’ın hipotezi birçok varsayıma dayanmaktadır. Bunlar, on altıncı yüzyıldaki İspanyol fatihlerinin belgelerinden alınan İnkalar ile ilgili efsanelere, Pasifik akıntılarının incelenmesine, bazı botanik bilgilerine ve kan grupları analizlerine da-yanmaktadır. Fakat onun iddialarını destekleyen en önemli husus, Vinapu adlı İnka tapınağı ve adada bulunan İnka tarzı heykellerdir.
Diğer araştırmacılar ise bu görüşe pek güvenmemişlerdir. Bir kere, Amerikalı yerliler iyi denizciler değillerdi. Daha dağları aşmayan Güney Amerikalılar nasıl olur da okyanusu geçebilirlerdi? Öte yandan, Polinezya Takımadaları kendilerini Güney Amerika’dan ayıran bir birlik içinde idiler ve Paskalya Adası da bu birliğin kültürel, coğrafi ve dil açısından bir parçası durumundaydı. Ayrıca Paskalya Adası’nda İnka uygarlığının en tipik iki ürününün, çömlekçilik ve tekstilin hiçbir izine de rastlamamıştı.
Heyerdahl’ın 1955-1956 keşif seferi ile başlayan bilimsel çözümlemeler furyası, sonunda Paskalya Adası’na ilk yerleşenlerin Güney Amerikalılar değil Polinezyalılar olduğu konusunda güçlü bir uzlaşıyla sonuçlandı. Günümüzde, adaya M.S. 690 yılları civarında Batı’dan gelen kimselerce yerleşildiği kabul edilmektedir. Bu tarih, Vinapu diye de bilinen “ahu”nun kuruluş tarihidir. Bu da, Vinapu’nun henüz İnka uygarlığı ortada yokken yapılmış olduğunu göstermektedir.
Rano Kao kraterine ve Orongo yakınlarındaki Kuş-Adam kasabasına bakıldığında, biri birlerine yakın bir şekilde sıralanmış resimli kayalar görülür. Bu şekillerin kuş-tanrı Makemake’ye şükranlarını sunmak isteyen putperestlerce yapıldığı sanılmaktadır.