İnsan gücü ve malzeme hazırdı, fakat taşıma işi nasıl gerçekleşmişti?

En yeni bilimsel varsayımlardan biri Dr. Mulloy tarafından ortaya atılmıştır. O, çalışmalarını, Paro adı ile bilinen bir moai üzerinde yoğunlaştırdı. Paro 80 ton ağırlığında ve 9 metre yüksekliğinde idi. Rano Raraku’nun 4 mil uzağında, kuzey kıyısında bulunmaktaydı. Dr. Mulloy’a göre, Paro volkanik dağdan ilk kesildiğinde, yamaç boyunca halatlar yardımıyla indirilmiş ve önceden hazırlanmış olan bir deliğe yerleştirilmişti. Daha sonra (Y) biçiminde tahtalardan bir yaparak sivri ucunu heykelin çenesinin altına, kollarını ise tabanına destek yaptılar. Tahta kızak, büyük bir olasılıkla dev bir ağacın çatal dallarından yapılmıştı. Bu şekildeki kızakların yapımı, tarih öncesi çağlara kadar uzanmaktadır.

Moai’nin çenesinin ve karnının çıkıntılı olması da, sırf bu kızak sistemi için destek sağlamak niyeti ile düşünülmüş olmalıdır. Kızakla bu şekilde desteklenen heykeller ince ve uzun baş kısmının, kalın ve kısa olan taban kısmı ile dengelenmesi sayesinde ayakta durmuşlardır.

Heykeli ve kızağı hareket ettirebilmek için ise, ayrı bir sistem kullanılmıştır. A şeklinde bir tahta çerçevenin ucuna halat bağlanması suretiyle bir çentik açılmış ve bir mekanik düzen yaratılmıştır. Çerçevenin ayakları, heykelin kafasına ata biner biçimde yerleştirilmiş ve çentiğe bağlı olan halat, heykelin boynuna geçirilmiştir. Ve ipi ileriye veya geriye çekmek suretiyle, heykel yavaş yavaş itilerek hareket ettirilmiştir. Böylece heykeller, Rano Raraku’dan ahu’nun olduğu yere kadar “yürümüşlerdir.” Kızakla yer arasındaki sürtünmeyi azaltmak amacıyla, nemli çalılardan ve otlardan oluşan bir tabaka kullanılmıştır.

Mulloy’a göre, esas güçlük heykellerin taşınmalarından çok, onların yol boyunca devrilmelerini önlemekti. Ada üzerinde bulunan sayısız kırılmış heykel, bu işin ne denli zor olduğunu göstermektedir.

Mulloy’un tahminlerine göre, adalılar bu yöntemi kullanarak Paro’yu dört mil uzaklıktaki ahu’ya günde 300 metre kat ederek, bir aydan biraz daha fazla bir zamanda taşımışlardır.

Moai’ler, ahu üzerine nasıl dikilmişlerdir? Yaygın bir kurama göre bölgenin üzerindeki doğal toprak setlerden yararlanılmıştır. İçinde Mulloy’un da yer aldığı Heyerdahl’in araştırma grubu, bir düzine kadar adalıya 25 tonluk bir heykeli ahu üzerine yerleştirme görevi vermişlerdir. Adalılar iki adet 5 metrelik kalası kaldıraç olarak kullanarak ve küçük taşları heykelin gövdesi altına bir bir dizerek bu zor işi on sekiz günde başarmışlardır. Bu yöntemin oldukça pratik olduğu ve geçmişte de kullanıldığı anlaşılmaktadır, çünkü ahu’ların çevresine dağılmış olan küçük taşlara rastlanmıştır. Ancak, heykel, kaldırma işlemi sırasında hasara uğramıştır. Mulloy’a göre, o dönemde heykeller kaldırılırken korunmaları amacıyla tahta bir muhafazanın içine alınmaktaydılar.

1960 yılında, bir meslektaşının yardımı ile Gonzalo Figureoa ve adalı yerlilerden oluşan ekibi, batı yakasındaki Akivi ahu’suna ait olan 6 ton ağırlığındaki yedi adet heykeli kaldırmışlardır. Birinci heykeli ayakları üzerine oturtmak bir aydan daha uzun bir süre almıştır. Fakat biriken deneyimleri sonucu, son heykeli dikmeleri bir haftadan da kısa bir süre almıştır.

Mulloy’un hesaplarına göre, Paro moai’sini yontmak, taşımak ve dikmek 23.000 adam-günlük bir çalışmayı gerektirmiştir. Ve Paro, adanın üzerine yayılmış yüzlerce adet heykelden sadece bir tanesidir.

Mulloy ve diğer araştırmacıların çalışmaları sayesinde Paskalya Adası’nda neler olup bittiğine dair, ancak yaklaşık bir bilgi elde edilebilmiştir. Ancak Paskalya Adası’ndaki heykeller gizemini korumaktadır. Bu heykeller niçin yapılmışlardır? Bu soru hâlâ çeşitli tahminlerin yürütülmesine yol açmakta olan bir sorudur.

Biz sadece kuramlar icat edebiliyoruz ve hayranlık duymakla kalıyoruz. Aşırı kalabalıklaşmış dünyamızda yaşayan 21 yy. insanı için, Paskalya Adası’na ait gerçekler önemli bir ders niteliğinde olup, hâlâ gizemini korumaktadır.

Volkan Burnaz

By admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir