Günün bir saati yada gecenin bir vakti semalarımızda gözlemlediğimiz ve bilinen dünyasal uçan araçlara benzemeyen bir teknolojiye ve manevra yeteneğine sahip tanımlayamadığımız tüm uçan göksel cisimlere yada araçlara bizler UFO demekteyiz.

Tarık Suresin’nde anlatıldığı kadarıyla ” Semaya ve ansızın gökyüzünde belirerek yüreğimizi ağzımıza getiren yıldızımsı uçuculara yemin olsun.” Peki yüce yaradan neden böyle bir yeminle dikkatleri bu sureye çekmek istiyor olabilir.

1 – Bu şeylerin varlığına dikkat çekip onu daha iyi kavramamıza teşvik için.

2 – Bu iki Ayetin hemen ardından gelen “in küllü nefsin lemma aleyna hafiz” sırrına delil teşkil etmesi için. Peki bu ne demek “Biz hiçbir şuurlu nefis yaratmadık ki onun üzerinde bir gözetleyici, bir koruyucu bulunmasın” gerçeğine dikkatleri çekmek için. Ayet bize o yıldızımsı uçucular boş değil. Onları da idare eden kullarımız var. Onlarında üzerinde gözetleyiciler var.

Buraya kadar anlattığıklarımızı şöyle kısaca bir toparlarsak ortaya şu gibi bir sonuç çıkmaktadır. Kur’an- ı Kerim’in bize bildirdiği varlıklar şunlardır.

1 – Melekler Allah’ın emirlerini yerine getiren özgür iradesiz varlıklardır.

2 – Cinler başka boyutta yaşayan iyi ve kötüyü bilen dumansız ateşten yaratılmış canlı varlıklardır.

3 – İnsanlar ve dabbeler ise dünya gibi nesnel bir gezegen sistemi içinde yer alan ve yapısal olarak birbirlerine benzeyen veya yakın canlı formasyonlardır.

İmam Gazali’nin ifade ettiği gibi Allah’ın büyüklüğünü anlayabilmek için Astronomiyi ve Anatomiyi bilmek gerek gerekmektedir. Yani evreni ve onun yapısını anlamak sanıldığı kadar basit ve hafifsenip küçümsenecek bir olgu değildir. Bizleri akıllı fikir yürütebilen özgür iradeli canlılar olarak yaratan yüce Allah’ın bizim formumuza benzer başka fiziksel varlıklarıda başka sistemlerin biyolojik oluşumuna uygun varlıklar yaratmış olması neden akla mantığa uygun olmasın. Bu canlıllarında edindikleri bilgi ve donanımla uçan araçlar yapmış olmalı ve bu uçan araçlarla başka gezegenlere ve yaşam formlarına güçleri yettiği oranda ziyaretler yapmaları oldukça olasılık dahilindedir. Kur’an – ı Kerim ve diğer kutsal kitaplarda da bu tarz anlatımlara rastlamak bizce hiçde tesadüf sayılamaz.

Mucizeler kitabı olan Kur’an da anlatılan olayların bence bilimsel yönleri olduğu gibi gelecek yüzyıllarda da yaşayacak olan müslümanlara yol gösterici olmasıdır. Kıyamete kadar hükmü sürecek olan kutsal kitabımızın müslümanlara Allah’ın büyüklüğünü anlatmasının yanısıra, ilmi öğrenmelerini, keşfetmelerini, hatta uzaya açılıp evreni keşfe çıkmasını bildirmesi dikkat çekiyor.

Peygamberimiz Hz Muhammed’in ” İlim Çin’de bile olsa alınız ” ifadesi bunun en güzel örneğidir.

Tarık Suresi

“Ve´s-Semai ve´t-Tarıki” Sure bu yeminle başlar “semaya ve Tarık´a andolsun.” demektir. Cenab-ı Hak bir şeyin hakikatine önemine dikkat çekmek istiyorsa onun ismine yemin etmiştir.. “Fela uksimu bi-mevakii´n-nucumi” (yıldızların mevkiine yerine and olsun). Burada Cenab-ı Hak yıldızların yerine and içerek bu meseleye dikkat çekiyor ki ölmüş yıldızların uzay içinde oluşturdukları derin anaforları hatırlatır. Yıldızların evrenin genişlemesindeki önemi bugün çok iyi bilinmektedir.

Bilindiği gibi her yıldızın belli bir ömrü vardçr. Yakıtı bittikten sonra soğur ve ışığını kaybeder. Kütlesi küçülür ve yoğunlaşır. Hacmine göre süper bir ağçırlık kazanır ve uzayı büker. Tıpkı dört ucundan tutulmuş bir çarşafın ortasına konan çok ağır bir bilyanın çarşafı dibe doğru huni benzeri bükmesi gibi. Ölü yıldızlar da aynen öyle uzayı bükerler. Böylece o eğime yakalanan bütün cisimler yıldızlar gezegenler bu huniye yuvarlanarak o ölü yıldızla yeniden birleşirler. Bu katılım ölü yıldızın genişlemesine ve hacim olarak yeniden büyümesine yol açar ve sonra an bir sıçrayışla patlar ve sayısız yeni yıldızların doğmasına neden olur..

Cenab-ı Hakk´ın bu hadiseye yemin etmesi elbette bunun kainattaki ehemmiyetine dikkat çekmek içindir.. Tarık Suresi´nin başında da buna benzer bir yeminle “uzay” ve “tarık” dikkat çeker. Satır aralarında ´sema´ kelimesiyle iligili bilgiler verdik. Burada Tarık kelimesi üzerinde öncelikle duracağız .. Tark ´tark´ kökünden ism-i faildir. Tark çarpmak şiddetle vurmak anlamınadır. “Gece gelip kapıyı çalan” anlamı da var. Keza ´yol´ anlamına gelen ´tarik´ de bu kelimeden gelir. Bu isim gelip geçen yolcuların ayaklarını yere vurmalarından kinaye olarak yol için isim olmuştur. Ama daha sonra “gece gelen” “geceleyin görünen” anlamına özel anlam kazanmıştır. Elmalılı Hamdi Yazır Tarık kelimesine “Geceleyin gelip kapı çalan ve gönül hoplatan ziyaretçi” şeklinde yorum getirir. Ve sonra şu ilginç cümleyi aktarır: “Geceleyin ortaya çıkıp göze gönüle çarpan her şey hatta hayali görüntülere dahi tarık denmiştir”

İkinci ve üçüncü ayette “Vema edrake ma´t-Tarık” (Tarık´ın ne olduğunu nerden bileceksin?) “En-Necmü´s-Sakıb” (O karanlığı yarıp gelen Yıldız´dır) buyurulur. Burada üzerinde özellikle durulması gereken kelime Sakıb kelimesidir. Elmalılı Hamdi Yazır Necmu´s-Sakıb´ın izahını yaparken şöyle der:”Necmu´s-Sakıb delik anlamına “sakb” kökünden “delen yıldız” demek olup ışığının kuvvetinden dolayı karanlığı deliyor gibi görünen her parlak yıldıza denir. Nitekim aynı mana ile şihablara (meteorlara) ve kayan yıldızlara da “sakıb” denilmiştir. Bir de kuş yukarı yükseldi anlamına “sakaba´t-Tayru” olduğu gibi sakb alçalan yükselen yıldız olarak da anlaşılmıştır. Bazı müfessirler o yüzden “necmu´s-Sakıb”ı yüksek yıldız diye de yorumlarlar.

Şu halde ´En-Necmİ´s-Sakıb´ çn başındaki ´lam´ (kelimeyi belirli yapan ön ek) tür ifade eden ´lam´ olmak üzere gece görünen herhangi bir yıldız veya parlak cisim bu tarife girer..” Şimdi bu ifadeleri dikkatle inceleyelim. “Delen yıldız” tabiriyle dikkat çekilen şey eğer gerçekten yıldız olsaydı bunun bütün yıldızlar için geçerli olması gerekirdi. Çünkü netice olarak bütün yıldızlar bir şekilde karanlığı delip bize ulaşıyorlar. Fakat bu kelimenin meteor ve kayan yıldızları da anlamca içine aldığını düşünecek olursak bu ayetin atmosferin içindeki bir delmeden söz ettiğini anlarız. Nitekim UFO´lar daha çok gece görünürler.

Sonra hem ´Necm´ kelimesi hem de ´sakıb´ kelimesi ´artikil almış belirli kelimelerdir. Demek ki bu başlı başına bir türden haber veriyor. Bu tür yıldızlar geceleyin ortaya çıkıp gönül hoplatan ve korkutan yıldızlardır. Korkutmalarının sebebi tanınmadık bilinmedik olmalarıdır. Oysa ayet onların ´tanınır bilinir´ şeyler olduğunu hatırlatıyor. Nitekim biz “geceleyin ortaya çıkıp yıldızları andırırcasına bir görünüp bir kaybolan ve aniden ortaya çıkıp aniden gözden kaybolan bütün bu yıldızımsı uçuculara UFO diyoruz. Şimdi ayeti bir kere daha tercüme edelim: “Semaya ve ansızın gök yüzünde belirerek yüreğinizi hoplatan yıldızımsı uçuculara andolsun..” Peki Cenab-ı Hak niçin böyle bir yemin yapıyor?

1- Bu şeylerin mahiyetine dikkat çekip onu anlamamıza teşvik için..

2- Bu iki ayetin hemen ardından gelen “in kullu nefsin lemma aleyha hafiz” sırrına delil teşkil etmesi için.. Peki bu ne demek? “Biz hiç bir şuurlu nefis yaratmadık ki onun üzerinde bir gözetleyici bir koruyucu bulunmasın” gerçeğine dikkat çekmek için. Ayet bize o yıldızımsı şeyleri başı boş ve idaresiz sanmamamız gerektiğini hatırlatıyor. Ve diyor ki “O gördüğünüz ve geceleyin ansızın ortaya çıkıp yüreğinizi hoplatan yıldızımsı uçucular boş değil. Onları da idare eden kullarımız var. Onların da üzerinde gözetleyiciler var..”

Her bir üst boyut bir alt boyut üzerinde gözetleyici ve koruyucudur. Nasıl ki biz elimizin altındaki eşyayı ve hayvanları gözetler ve onları korumaya çalışırız. Bizden üst varlıklar olan melekler ve uzayın sair yaratıkları da bir alt boyut olan bizleri gözetir ve korurlar.. Burada zikredilen koruyucular bizim muhafaza melekleri dediğimiz koruyuculardan daha farklıdırlar. Yine başka bir ayette “üzerinizde muhakka gözcüler ve yaptıklarınızı bilen yazıcılar vardır” (İnfitar 1012) buyurulur. Burada bahsi geçen koruyucular ve yazıcıların melek olduğu bütün tefsirlerde zikredilmektedir. Ancak yine de ayet metninde ´melek´ kelimesi geçmez..Tabii ki her şeyin üzerinde gerçek gözetleyici ve koruyucu yalnız Cenab-ı haktır.

Buraya kadar yazdıklarımızı özetleyecek olursak;

Basitliğine ve küçüklüğüne rağmen bu kadar şenlendirilmiş ve her zerresi canlılarla donatılmış yer yüzüne bedel kasırlar ve burçlarla bezenmiş uzayın boş olduğunu varsaymak mümkün değildir. Her gezegenin her yıldızın kendi tabiatına uygun sekeneler mevcuttur. Göklerde de bilinçli bir hayatın varlığı kaçınılmazdır. Kur´an-ı Kerim´in bildirdiği türlerin belli başlıları melekler şeytanlar cinler ruhaniler dabbeler ve insanlardır.. Yaradılış formasyonu itibarıyla melekler ve şeytanlar birbirine benzerler. Ruhaniler ve cinler birbirine benzerler. Dabbeler ve insanlar da birbirine benzerler ve yakın formasyonlardır. Bunlardan melek inisiyatifsiz mutlak hayır varlıklar şeytanlar inisiyatifsiz mutlak şer varlıklar cinler dabbeler ve insanlar inisiyatif sahibi hem şerre hem hayra kabiliyeti olan varlıklardır. Bunlardan cin insan nesli öncesinde yer yüzünün halifesi idi. Onun hilafeti insan nesli´nin bu küreye atanmasıyla sona erdi.. İnsan nesli de istikametini bozunca kıyamet kopacaktır.. Ancak bu noktaya gelmeden önce kainattaki hadiselerin yaratılmasında ve tanziminde kullanılan yaratıklar buna müdahale edeceklerdir. Ancak tercih yapma hakkı bulunan insanın sürekli kötüyü ve bozgunculuğu seçerek kendi evrenini kirletmesi ve uzayı da bozmaya başlaması nedeniyle üzerine gökten belalar ve ordular gönderileceği Kur´an da ayan beyan anlatılmaktadır. Buraya kadar anlattıklarımızla insan zihnini yeni yeni görülmeye başlayan ve giderek de gelişleri sıklaşan kullandıkları araçlarına kısaca UFO dediğimiz yaratıklara dair bir egzersiz yaptık.

Volkan Burnaz

By admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir