Eski Sümer Uygarlığı bugünkü Irak’ın Mezopotamya bölgesinde günümüzden yaklaşık 4500 yıl önce (M.Ö 3500-M.Ö 2000) yaşamış Mayalar, İnkalar, Aztekler, Mısırlılar gibi üstün zekâsı kanıtlanmış uygarlıklar arasında sayılan önemli bir uygarlıktır.

Gökten inen Tanrıların uygarlığı olarak anılan Sümerler kökeni dünya dışı varlıklara dayandırılan en eski uygarlıklardan biridir. Arkeolojik kazılar sırasında bulunan Sümerler’e ait tabletlerde “Güneş Sistemimiz”in açıkça resmedildiği

Çivi yazıları da Sümerlerin geçmişinin çok gerilere uzandığını kanıtlar niteliktedir. Bu kültürün binlerce yıldır gömülü olan çamur tabletlerinin deşifre edilmesi M.Ö.450.000’e kadar uzanan kökler çıkarmaktadır karşımıza. Sümer mitlerine göre Tanrılar ateşten gemilerle yolculuk ediyorlardı. Bu Tanrılar daha sonra dünyaya inmişler İnsanoğlunun ilk ataları ile birleşerek Sümer ırkını meydana getirmişler ardından da yıldızlara geri dönmüşlerdir.

M.Ö. 3000 yıllarında yaşamış olan tarihçi Berose’ye göre Fırat kıyılarında konaklayan Sümer halkı denizden gelen yarı insan yarı balık şeklinde yaratıklar tarafından meydana getirilmişlerdir.. Buna göre Güneş Tanrısı Utu aşk Tanrıçası Inanna ve gökyüzü Tanrısı Enlil uzaydan gelmişlerdir. Tanrı Enlil dünyalı Meslamtaya ile birleşmiş ve onu ilahi tohumla hamile bırakmıştır.

Sümerler’in Tanrıları tasvir etmek için en çok kullandıkları sembol yıldız ya da yıldızların çevresinde dönen değişik boyuttaki gezegenlerdir. Ayrıca kafasında yıldızlar taşıyan kanatlı toplarla gökyüzüne uçan Tanrı resimleri de mevcuttur.

Sümerler ile ilgili en önemli teori ise insanlığın başlangıcı olarak varsayılmalarıdır. Bilim adamları bu teoriyi onların yaradılış efsanelerine dayandırıyorlar. Sümerlilerin tanrısı kabul edilen, hatta tabletlerde astronot kıyafeti giymiş şekilde tasvir edilmiş, DNA şekillerini anımsatan sarmal yapıdaki sütunlar arasında gösterilmiş İştara, bu teorinin başlıca kahramanıdır.

Efsaneye göre.

Sümerlilerce de keşfedilmiş ve yakın zamanda günümüz bilim adamlarının da bulduğu üzere güneş sisteminin bir gezegeni olan fakat yörüngesi çok geniş olan Marduk (Nibiru)’ tan gelen İmunaki insanlarının başı İştara bundan 6000 yıl önce Marduk’tan dünyaya gelerek halkına bilgiler sundu ve gizli bir şekilde bulutların arasından süzülerek dünyadan ayrıldı. Dünya’ya gelişi Marduk’la o zamanki Dünya olan Tiamat’ın çarpışmasıyla oldu. Bu çarpışmadan sonra Bugünkü Dünya Ay ve yörüngemizdeki kuyruklu yıldızlar oluştu. Mars’a kuraklık geldi suyu yok oldu. Merkür kurudu. İmmunaki insanları teknolojileriyle insanları yarattılar.

Bu çarpışmanın kanıtı olarak günümüz Antarktika kıtasındaki göktaşı kalıntıları gösterilmektedir. Sümerlilerin tanrı kavramını inancımızdan farklı olarak insana benzeyen bir şekilde tasvir etmiş olmaları günümüzde aykırı olarak kabul edilse de yaradılışla ilgili tabletleri de bulunmaktadır. Bu tabletlerde böyle bir çarpışmanın olacağını önceden astronomik ilerleyişleri sayesinde sezdikleri ve yeni oluşacak olan dünyanın benzer bir değişime 2000 sonrası senelerde gireceği belirtilmiştir.

Azeri kökenli arkeolog Zecharia Sitchin Sümerliler üzerinde yaptığı araştırmayı “Genesis Revisited” adlı kitabında değinmiş. Bıraktıkları tabletlerden, yaşadıkları ortamlara kadar her durumu inceleyen Sitchin, üstün zekalı Sümer Uygarlığı ile ilgili ilginç iddialarında şöyle bahsediyor.

“Geçmişte Efsane olarak sayılan olguların bir kısmının doğruluğuna kesinlikle inanıyorum. Çünkü şu anki teknolojinin kazandırdığı edinimler, bu kadim uygarlığın tabletlerinde de yer alıyor. Fakat bunlar tabletlerde Sümerlilerin inanç olgularından doğan efsanelerin bir sonucu olarak gösterilse de bugünün bilimi ışığında kanıtlanmışlardır. Bu önemli bulgular, Sümerlerin akıllı uygarlıklar tarafından ziyaret edilmiş olmaları ki bu durumun bahsedilişini yaradılış efsanelerinden öğrenebiliyoruz, geleceği bilmeleri insanlığın diğer güneş sistemi gezegenlerine kartallar gibi inmeleri (Ay’a ayak basmamız) ve astronomik keşiflerde bulunmaları. Sümerlilerin bu çalışmaları günümüzde 60’lı yıllarda aya inilmesi ve 70 ve 80’li yıllarda Mars yüzeyindeki araştırmalarla açıklanabildi. Sümerliler astronomik çalışmalarında gezegenlere şekillerine göre isim verdiler. Uranüs gezegenini çok parlak ve çok yeşil olarak tanımladılar. Bu özellik bilim adamlarınca 1930 yıllardaki ilk keşfinin ardından kanıtlandı. Uygarlık ayrıca Uranüs’ün neden eğik bir yapısının olduğunu da açıklamış. Neptün’ün maviliğinden bahsetmiş olmalarına rağmen günümüz teknolojisiyle mavi gezegen Neptün 1977’de keşfedilebildi. Tabletlerdeki önemli veriler dönemimizdeki uzay araçlarıyla kanıtlandı. Bu ve bunun gibi görmeden veya herhangi bir araçla inceleme yapmadan bilinemeyecek olgulara sahip olabilmeleri; araştırmacıların sürekli “yabancı uygarlıkların etkisinde mi kaldılar sorusunu akıllara getiriyor”.

Mars’taki araştırmalarda da geçmiş uygarlıkların teknolojik açıdan ileride olduklarını destekleyen bulgulara rastlanmıştır. Bunlardan en önemlisi ise Mars yüzeyindeki insan yüzleri ve İnka şehirlerini andıran Piramitler. Araştırmalar esnasında UFO görüldüğü iddiaları ve hareket eden kartal şeklindeki gölge. Gene efsanevi Maya uygarlığında bahsedildiği üzere Sümerlilerin de ikinci çarpışmanın bir krokisini çizmesi, 12 gezegenden bahsetmesi, Dünya’nın 7. Marduk’un ise 10. gezegen olması ve Plüton’u önceden keşfetmeleri… sizce bir tesadüf mü?

Tabi ki değil. Günümüz mantığını güttüğümüz zaman veya var olan efsaneleri doğru bir şekilde yorumlayabildiğimizde olayın çok farklı bir boyuta eriştiğini görebilmekteyiz.

Sümerlilerin Şaşırtan bilgileri

* Sümer toplumu astronomi bilgileri geniş matematik bilgileri şaşırtıcı sanatları ve mimari teknikleri kusursuz olan bir toplumdur. Öyle ki Ninova kalıtlarında bulunan bir hesabın sonucu 195.955.200.000.000 sayısına kadar varır. Oysa Batı uygarlığının atası sayılan Yunanlılar uygarlıklarının en parlak döneminde bile 10.000 sayısının üstüne çıkılamamış ve 10.000’den ötesini ‘sonsuz’ olarak kabul etmişlerdir.

*Sümerler Ay’ın dönüşlerini bugünkü hesaplardan sadece 0.4 saniye farkla bulmuşlardır.

* Sümerlerin belge damgalamak ve aynı zamanda Hazine görevi de yapan tapınaklardan vergi toplamak için kullandıkları silindir mühürler insanoğlunun yaptığı ilk minyatür anıt örnekleridir ve evrenden dünyamıza yapılan Tanrısal ziyaretlerin etkileyici kanıtlarıdır. Bu mühürleri incelediğimizde ilginç mitolojik sembollere ve yıldızlar gezegen sistemleri kanatlı küreler ve uzayda yüzen cisimler gibi astronomik figürlere rastlarız.

* Günümüzde hepimiz biliyoruz ki; dev gezegenler olan Jüpiter ve Satürn’ün ötesinde daha belli başlı olan Uranüs ve Neptün ile küçük bir gezegen olan Plüton uzanır. Fakat böyle bir bilgi oldukça yenidir. Uranüs 1781 yılında gelişmiş teleskopların kullanılması yoluyla keşfedilmiştir. 1846’da ise Neptün’ün yeri astronomlar tarafından matematiksel hesaplamaların yardımıyla kesin olarak belirlenmiştir. Neptün’ün bilinmeyen yerçekimsel bir çekim gücünün etkisi altında olduğu anlaşılmış ve 1930’da Plüton’un yeri keşfedilmiştir. Oysa Sümerler binlerce yıl öncesinden tüm bu bilgilere sahiptiler. Daha da ilginci Sümerler Nibiru adlı bir başka gezegenden daha bahsetmişler ve bunun güneş sisteminin dışında bulunan ve güneşin geniş eliptik yörüngesine takılarak 3600 dünya yılı süresince burada kalan bir gezegen olduğunu söylemişlerdir.

Güneş Sistemimizin bilinen en uzak mesafelerinin ötesinde başka bir gezegenin var olup olmadığı sorusu Uranüs ve Neptün gezegenlerinin yörüngesel hareketlerindeki düzensizliklerle yakından bağlantılıdır. Yerçekimsel bir kuvvet bu iki dev gezegenin yörüngelerinde düzensizliklere yol açmaya devam etmektedir. Bu kuvvet çok uzak ve görünmeyen büyük bir nesnenin varlığını akıllara getirmektedir. Bu uzun zamandır aranan X Gezegeni olabilir.

Göklerde yapılan son ciddi araştırma 1930 yılında 9’uncu gezegen olan Plüton’un keşfine yol açmıştı. Fakat bu hikaye 1781’de İngiliz astronom ve müzikçi William Herschel tarafından keşfedilmesiyle başlamıştır. O zamana değin gezegenlerle ilgili sistemin Satürn ile sona erdiği sanılıyordu. Bugün bilim adamları dünya yüzeyinin altında uzanan büyük kaya katmanlarının oluşumunu ve hareketini inceleyen çalışmalara ilişkin teorileri kabul etmektedir. Dünya üzerindeki bütün kıtaların bir zamanlar gezegenin tek bir yerinde bulunduğunu gösteren çalışmalar ve makaleler mevcuttur. Bu çalışmaların açıklığa kavuşturamadığı soru şudur: ‘Eğer bütün kıtalar tek bir yerde toplanmış idiyse gezegenin öteki yanında ne vardı?’ Bu ‘öteki yan’ muazzam bir boşluk olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımlama Dünyanın oluşumuna ilişkin Sümerler’e ait hikaye ile benzerlik göstermektedir. Sümerler Dünyanın Nibiru ya da X Gezegeni ile çarpışarak “Tiamat” olarak adlandırılan yarım bir gezegen haline geldiğini söylemişlerdir.

Son iki yüzyıl içinde yeni gezegenlerin keşfedilmesi daha büyük ve iyi teleskopların dizayn edilmesinden çok matematik bilimi sayesinde mümkün olmuştur. Dış gezegenlerin yörüngelerindeki açıklanamayan matematiksel düzensizlikler astronomları keşfedilmemiş daha uzak bir gezegenin varlığı hakkında düşünmeye teşvik etmiştir. Astronomlar bu gezegenin varlığından o derece eminler ki ona şimdiden X Gezegeni ya da 10’uncu Gezegen adını vermişlerdir. 1982 yılında NASA “dış gezegenlerin ötesinde gizemli bir nesnenin var olduğu kesindir” şeklinde bir bildiride bulunarak X Gezegeni’nin varlığına ilişkin olasılığı resmi olarak kabul etti.

Bir yıl sonra uzaya yeni fırlatılan IRAS (Infrared Astronomical Satellite-Kızılötesi Astronomik Uydu) uzayın derinliklerinde büyük gizemli bir nesne tespit etti. Washington Post California JPL’den IRAS Projesi’nde görevli bir bilim adamı olan Gerry Neugebauer ile yaptığı röportajı şöyle özetledi: “Orion Takımyıldızı yönünde dev gezegen Jüpiter kadar büyük ve bu güneş sisteminin bir parçası olabilecek kadar Dünya’ya yakın bir gökcismi bulunmuştur.
Birleşik Devletler Donanma Rasathanesi tarafından yapılan son hesaplamalar Uranüs ve Neptün gezegenlerinin yörüngesel hareketlerinde meydana gelen düzensizlikleri onayladı. Rasathanede çalışan bir astronom olan Dr. Thomas C. Van Flandern bu düzensizliklerin tek bir keşfedilmemiş gezegenin varlığıyla açıklanabileceğini söylemektedir. O ve bir meslektaşı Dr. Richard Harrington 10’uncu gezegenin Dünyadan 2 ila 5 kez daha büyük ve Pluton’un yörüngesinin 5 milyar mil ötesine ulaşan oldukça eliptik bir yörüngeye sahip olması gerektiğini hesaplıyorlar.

Tıpkı Sümerlerin söylediği gibi…

Sumerler – Niburular – Nuh – Tevrat

Çarpışma sonucu değişen güneş sistemindeki yeni gezegen Niburu, dünyaya yaklaştığında Niburu’lar (Annunakiler) yeryüzüne ziyaretler yapıyorlar. Bu ziyaretlerde Ay’ı üs olarak kullandıkları söyleniyor. Onlar dünyaya geldiklerinde insanlar daha ilkel bir canlıydılar. İnsan gücüne ihtiyacı olan uzaylılar, bu ilkel yaratığın evrimiyle oynuyorlar ve bazı genetik deneyler yapıyorlar. Sonunda başarılı olup ilk insanı, yani “Adapa”yı yaratıyorlar. Yorumlara göre bu ilk Homosapien insan olabilir. Zamanla insanlar ve tanrılar bir arada yaşamaya başlıyorlar ve bu da Tevrat’tan bildiğimiz bir hikaye. Daha sonra bazı tanrılar bu durumdan rahatsız oluyor Sümer hikayelerine göre. Bu hikaye Tevrat’ta da yer alıyor, uzaylılar bir tufan vesilesiyle insanların yok oluşuna tanık olmak istiyorlar, ama aralarındaki bir tanrı (adı Enki) insanlara karşı bir sevgi beslediği için onları kurtarmak için bir tanesine durumu anlatıyor. Bu Sümer hikayesi de neredeyse son cümlesine kadar Tevrat’taki Nuh hikayesi ile çok benzemekte.

Annunaki’ler dünya yılı ile ölçüldüğünde çok uzun ömre sahipler, çünkü kendi bir yılları 3600 dünya yılı ediyor. Tevrat’taki soy ağacı sıralamasında Nuh’un torunları listelenmiş ve her birinin yüzlerce yıl yaşadığı anlatılmış. Tıpkı yine Sümer hikayelerinde olduğu gibi…

Sümer yazıtlarında buna benzer akıl dışı bütün konuları sıralamak, tuğla gibi üst üste dizmek ve Tevrat ile benzerliklerini ortaya koymak bizi şöyle bir sonuca götürüyor:

Tevrat’taki yaratılış ile tufan hikayeleri ve tanrılar (belki de uzaylılar) Sümer hikayeleri ile çok yakından bağlantılı!

Cevaplayamadığımız asıl soru, bu yazıtlarda ismi geçen tanrıların gerçekten uzaylılar olup olmadığıdır.

Volkan Burnaz

By admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir