UFO gözlemi yapanların büyük çoğunluğu sıradan insanlardır. Bu kişilerin gökbilimi ile ilgili bilgileri çok azdır yada hiç yoktur. Bu yüzden ne kadar iyi bir gözlemci olursa olsunlar bir çok insanı kendilerine inandıramazlar.

Oysa bu kez durum çok farklı. Gözlemi yapan kişi bir gökbilimci. Gözlemin yapıldığı yer ise, gerekli her türlü donanımın bulunduğu bir rasathane. Ayrıca gözlemi yapan kişide bir fizik profesörü. Olay şöyle gelişiyor:

23 ağustos 1966 İstanbul’da sıcak bir yaz sabahı, Kandilli Rasathanesi’nde yürütülen güneş gözlemleri için ideal bir gün. Gökbilimci Atilla Özgüç, o günün nöbetçisi ve 6,3 inçlik bir teleskopun başında.

Az sonra olacaklardan habersiz, kırmızı ışığa duyarlı bir filtre ile Güneş’te meydana gelen patlamaları izliyor. Saat 9:10 geçiyor. Gözlemci Güneş’in doğusunda oluşan bir parlamaya baktığı sırada beklenmeyen bir olay oluyor. Birden uzun puro biçiminde bir cisim beliriyor. Belirli yükseklikte bir hızla Güneş’i boydan boya katediyor.

Atilla Özgüç, deneyimli bir gözlemci yıllardan beri Güneş gözlemi yapıyor. Yinede bu durum karşısında oldukça heyecanlanıyor. Çünkü Güneş’in önünden bir cisim geçmesi sıradışı bir olay. Bu yüzden aşırı heyecandan cismin fotoğraflarını çekmeyi başaramıyor.

Ardından kısa bir süre sonra Fizikçi Erden Soytürk gözleme devam ediyor. İlk gözlemden tam 17 dakika sonra yani saat 9:27 de yine Güneş’in önünde ilkinden daha küçük, yuvarlak bir cisim beliriyor. Oda bir önceki puro biçimli cismin izlediği hattın üzerinden ilerliyor.

Bu kez deklanşöre basılmakta gecikilmiyor. Saniyenin 30 da 1 i kadar kısa bir sürede cisim fotoğraflanıp görüntüleniyor.

Çekilen fotoğraf tek bir kare olsa da görüntü oldukça net. Güneşin merkez noktasına yakın bir yerde oldukça belirgin hatları ile kendini ele veriyor cisim. Hatta gözlemciler filmi karanlık odada tab ederlerken bu nesnenin güneşin parlak ışınları yüzünden flu çıkacağını leke gibi gözükeceğini düşünüyorlar o an. Ama fotoğraf oldukça net bir biçimde karşılarına çıkıyor.

Daha sonra rasathane yetkilileri çok orijinal bir olay yaşandığını fark ediyorlar. Ve görüntü üzerine bu cismin ne olabileceğini tartışmaya başlıyorlar. Bazıları bu nesnenin Dünyamıza ait bir uydu olabileceğini öne sürüyor. Fakat görevleri gereği bu görüntüyü ve yaşanan gözlemi tüm dünyaya rapor ediyorlar.

Bu amaçla “Sky and Telescope” dergisine “Güneş ve Yapay uydu” ve “Planetary and Space Science” dergisine “Astronomik gözlem koşullarının incelenmesi için yapay uydu görüntüsü” adıyla bir makale hazırlayarak gönderiyorlar. Yazılar 1967’nin Şubat ve Mart aylarında söz konusu dergilerde yayınlanıyor.

Makaleler yayınlandıktan sonra hiç beklenmedik olaylar gelişiyor. Case Teknoloji Enstitüsü’nden Fizikçi Victor J. Slabinski, Güneş’in önünde yapay bir uydu gözlemenin mümkün olamayacağını ileri sürüyor.
Bunun nedenini de şöyle açıklıyor :

Gözlemin yapıldığı tarihte Güneş’in yüksekliği, uydu ve Güneş’in görünen büyüklükleri ele alındığında, bu görüntüyü verebilecek bir uydunun ne büyüklükte olması gerektiğini hesaplıyor. Hesaplarına göre sözde uydunun en az 16 m boyunda ve 12 m çapında olması gerekiyor. Ancak bu büyüklükte bir uydunun bu mesafeden görülebileceğini söylüyor.

Konu araştırılıyor. O günlerde Dünya yörüngesindesin deki en büyük uydunun 41 m çaplı Echo2 olduğu ortaya çıkıyor. Ancak, Echo2’nin günün o saatlerinde İstanbul enleminden geçmediği, zaten geçmesinin mümkün olamayacağı tespit ediliyor.

Ayrıca Pegasus ve Satürn roketleri gibi diğer büyük Amerikan uydularının da Türkiye’den görülecek yörüngelerde seyretmedikleri biliniyor.

NASA’nın 1966 yılı Amerikan uydularının yörüngelerini gösteren tüm verileri titizlikle inceleniyor. Sonuç olarak herhangi bir amerikan uydusunun o bölge üzerinde dolaşmadığı kesin bir biçimde anlaşılıyor.

Bu durum karşısında gözler bu kezde Rus uydularına çevriliyor. O günlerde Rusların o büyüklükte iki uydusu mevcut. Proton ve Polyot roket uyduları. İstanbula yakın yörüngesi bulunan tek bir uydu tespit ediliyor buda Proton3. Fakat Proton 3 uydusunun da o günlerde Dünya’nın arka yönünde bulunduğu belirleniyor.

Tartışma sürerken bu kez de uyduların süratleri gündeme geliyor. Belçikalı bilim adamı Jean Meeus ve Amerikalı bilim adamı Alan Harris’in de, Slabinski’nin Sky and Telescope dergisinde konuyla ilgili yazıları çıkıyor.

Meeus’a göre, bu görüntüyü büyüklükteki bir uydunun saniyenin 1/30 u hızında poz verebilmesi için poz süresi çok uzun. Çünkü ona göre, örneğin Pegasus gibi yüksekte yol alan bir uydu bile 1/30 saniyede 200 m’den fazla yol aldığından, bu süre içinde görüntü alanın dışına çıkar. Öyle ki, daha da kısa poz süreleri içinde bile cismin, Güneş’in diski üzerinden kaçması gerekir.

Sonuç olarak yapay bir uydu olamayacak kadar yavaş hareket eden bir cisim olduğu anlaşılıyor.

Sonraları NASA da tartışmaya katılıyor. Filmin negatifini inceledikten sonra, fotoğrafı çekilen bu cismin uydu olmadığını bildiriyor.

Böylece, gizemli olaylar ve tanımlanamayan uçan cisimler listesine Türk Gökbilimcilerinden yeni bir UFO gözlemi daha ekleniyor. Fakat bu olayda diğer olaylar gibi zaman içerisinde unutulup gidiyor tabii olaylar resmi kayıtlara geçtikten sonra.

Volkan Burnaz

By admin

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir