1943 yılında yapıldığı bilinen Philadelphia Deneyi’ni anlatan bu araştırma yaşanmış gerçek bir olayı anlatmaktadır. Deney ile ilgili medyatik ciddi araştırmalar, 1980’de Philadelphia Deneyi’ni perdeye getiren filme izin verildikten sonra başladı. Daha öncelerde, kamuoyuna göre olay sadece saçma bir söylentiden ibaretti.
Charles Berlitz ve William Moore’un ortak yazdıkları kitap dahi Daniken’ın yarattığı dalgaların içinde kaybolmuş ve yeterince ilgi görmeyerek, bir fantezi olarak kabul görmüştü. Ama deney ile ilgili kuşkular hala sürmekteydi, nedeni anlamsız olan bir söylenti gibi gelse de aşağıda okuyacağınız olaylar dizisi, şaşırtıcı, düşündürücü ve gerçekçidir.
Philadelphia Deneyi günümüz şartları göz önüne alındığında daha etkin ve düşündürücü bir iddiadır, olayda adı geçen bir avuç insandan geriye hemen hemen kimse kalmadığından kesin doğrulanma için ABD gizli arşivlerinin açıklanması gerekmektedir.
Fakat, film için devlet tarafından zor izin verilmesi kuşku uyandırmakta ve dikkatleri yoğunlaştırmaktadır. Yaşamını Philadeiphia Deneyi’ni araştırmaya adayan ve bir de “A dan Z’ye Philadeiphia Deneyi” adli kitabı yazan Alfred Bielek tüm olanları anlatırken, “neredeyse delirme noktasına geldiğini söylüyordu; “Tanıkların sayısı azdı ama bilgi çok fazlaydı.
“Evrensel Zaman Saati”
Deneyin resmi ve bilimsel adı “Project Rainbow (Gökkuşağı Projesi)” idi. Gökkuşağı Projesi, iddialara göre II.Dünya Savası sırasında küçük destroyer tipi bir savaş gemisinin basından geçti. Olayın yeri Philadelphia Deniz Üssü’ydü amaç ise gemiyi düşmanın fark etmemesi için görünmez yapmaktı. Projeye göre, fikir orijinaldi ve düşman radarları hiç fark etmeden gemi istenilen yerde birden ortaya çıkacaktı. Bilimsel tanımın adi; optikal görünmezlikti; özel bir sistemle veya jeneratörle oluşturulan çok güçlü manyetik bir alan gemiyi saracak, ısınları veya radar dalgalarını büker ya da kırarken gemi görünmez olacaktı.
Düşüncesi dahi bir mucizeye benziyordu ve iddialara göre de Gökkuşağı Projesi başarılı olmuştu. Yani gemi fiziksel olarak kaybolmuş ve tekrar geri dönmüştü. Tanıklara göre geminin üzerini bir pelerin gibi saran manyetik alan görevini yapmıştı. Fakat ana hedef geminin kaybolduğu yerde değil, bir başka yerde ortaya çıkmasını sağlayabilmekti yani daha yaygın bir deyimle “ışınlanma” yapılmalıydı.
Philadelphia Deneyi’nin temelinde düşünce olarak Albert Einstein’in “Çekim ve Elektriklenmede Birleşik Alan Kuramı” vardır. Kuram, deneyciler tarafından elektronik kamuflaj olarak tasarlandı. Einstein, kuramı 1925-27 arasında Almanya’da bir Prusya bilim dergisinde yayınladı ama kuramını denemiş ve hatta tam anlamıyla geliştirmiş değildi. O donemdeki amaç, çok güçlü bir elektromanyetik alanın sağlanarak gemilerin görünmez olmaları ve bu sayede top mermilerinden ve denizaltıların atacakları torpidolardan korunmasıydı. Hatta daha sonra, görünmezlik alanının bir benzerinin denizde değil, havada oluşturularak önemli üslerin görünmesinin engellenmesi de düşünülmüştü. Deneyin temel çalışmaları, “Project Rainbow” adıyla 1930’larin basında Chicago Üniversitesi’nde başlatılmıştı, 1931’de Princeton Üniversitesi’ne tasındı.
Einstein, Dr. John von Neumann ve Dr. Nikola Tesla zaman zaman bu projede yer aldılar. Burada Dr. Alfred Bielek’in çalışmaları ve anıları çok önemlidir; Bielek, her 10 yılda bir 12 Ağustos’ta manyetik enerji alanının yine oluştuğunu öne sürüyordu. Yani 1943’ten sonra 1963 ve 1983’te bu olay olmuştu, olayın nedeni Senkronizasyondu. Enerji alanları yine toplanıyor, dalgalanarak ortaya çıkıyordu, ama bu alanlar karmaşık ve şaşkındı. Bilgisayarın babası olan Neumann, 1986’da ölen Bielek’in anılarında yazdığına göre olayı doğrulamıştı ve ifadesi teyp bantlarında vardı. Neumann doğa yasalarının tam öğrenilmemesinin çok tehlikeli olabileceğini de söylüyor ve korkuyordu. Oluşturulan dev enerji, doğru açıda senkronize edilirken birden kontrolden çıkmış ve “yönsüz dalgalar”a dönüsünce alışılmadık etkiler başlamıştı. Senkronize olamayan dalgalar zamanı büküyor ve etkiliyordu.
Bir diğer ilginç yaklaşım, Wisconsin Üniversitesi Matematik Profesörü olan Henry Levenson’dan gelmişti; Levenson, zamanın merkezi bir alanın çevresinde yoğunlaştığını ve bir “Zaman Saati” oluşturarak, tüm varoluşun gerçekleştiği ve gerçekleşeceği şifrelerle çalıştığını söylüyor ve ekliyordu; “Şifrelerin içinde yasayan her şey vardır, dünyadaki tüm maddesel varoluş dünya saatine veya zamanına göredir; dünya, Güneş Saati’ne göre, Güneş de galaktik saate göre ayarlıdır. Eğer, zaman kilidi bir yüksek ve güçlü bir enerji alanıyla bozulursa, ortaya çeşitli türlerde zaman ve mekan dengesizlikleri çıkacaktır. Ta ki, zaman kendini yeniden düzeltip, dengesini bulana kadar…”
Bir bilim adamının esrarengiz ölümü
Biz yine Philadelphia Deneyi’ne dönelim. Olay 1943 yılı Haziran ayında başladı, geminin adi USS Eldridge’di, DE 173 bir koruma destroyeri olarak sınıflandırılmıştı. Bir tanığa göre, 75 KVA gücündeki iki dev jeneratör geminin ön top taretlerinin altına monte edildi, buradan geminin güvertesine dört manyetik isin yayılacaktı. üç RF vericisi (Her biri iki megawat CW gücündeydi ve onlarda güverteye monte edilmişti.), 3000 adet 6L6 güç artırıcı tüp, iki jeneratörün oluşturduğu gücü yayacaklardı, özel senkronizasyon ve modülasyon devreleriyle diğer ekipman, oluşan kütlesel elektromanyetik alanları kullanılırlığa indirgerken, kırılmış ve ışınlar ve radyo dalgaları gemiyi saracak ve sonuçta gemi düşman gözlemcileri için görünmez olacaktı.
USS EIdridge adli destroyer, Philadelphia Deniz Üssü’nün önünde biraz açıkta demirsiz duruyordu, gözlem gemisi olarak da SS Andrew Furuseth adli bir şilep seçilmişti. iste iddialara göre Philadeiphia Deneyi efsanesinin başlangıcına neden olan insan bu geminin personelinden olan bir gemicidir. Bu adam, Cari M. Allen imzasıyla, 1950 yılında Dr. Morris K. Jessup’a garip mektuplar yazdı ama zarfın üzerindeki isim Carlos Miguel Allende’ydi. Mektuptaki anlatıma göre Allende veya Allen, olayı bastan sona izlemiş gibiydi, Jessup adres olarak verilen posta kutusuna mektup yazarak ayrıntı istedi ve bir mektup daha geldi; bu Allen, anlattıklarını kanıtlamak için hipnoz, sodyum pentatol (bilinci uyuşturarak iradeyi kıran doğruyu söyleten bir ilaç) ve teyp kaydı istiyor, olayın etkin bir biçimde açıklanması halinde insanların böyle bir nakil sistemiyle yıldızlara dahi gidebileceğini yazıyordu. Jessup ise, adamın tanıklık iddialarından en azından bir tanesinin doğru olabileceğini düşünüyordu. Aslında Jessup, matematikçi ve gökbilimciydi. Astrofizik alanındaki çalışmaları nedeniyle “Felsefe Doktoru” ünvanı almıştı, İnkalar ve Mayalarla ilgili çalışmalar yaptı, Bermuda Üçgeni ve UFO konularında tezler yayınladı.
İkinci mektuptan sonra Jessup, Deniz Kuvvetleri’nden bir davet aldı. Deniz Kuvvetleri Araştırma Bürosu’na gittiğinde eline bir kitap verildi ve kitap kendi yazdığı kitaptı, bir yıl önce Büroya postayla yollanmıştı. Jessup, hatırlıyordu; The Case for the UFO” adli kitap taslağım Deniz Kuvvetleri’nden Amiral N. Furth’a yollamıştı ama Amiral haberi olmadığını söylüyordu. Kitabın sayfalarına üç değişik yazıyla yazılmış notlar alınmıştı, Dr. Jessup yazılardan birisinin Aden’in yazısının aynısı olduğunu fark etti. Notlar sanki Dünyadışı birisinin gözlemi olarak yazılmış gibiydi, binlerce yıl önceki uygarlıklardan söz ediliyor, dünyaya gelen uzay araçları tarif ediliyordu, sonunda ise güç alanlarından, bir cismin nasıl kaybolup, yine nasıl ortaya çıkarılabileceği ve de 1943’te Philadelphia’da yapılan deneyden söz ediliyordu.
Normalde, saçma olarak tanımlanması gereken bu kitap, nedense ABD Hükümeti tarafından Pentagonda üst düzey belli yetkililere özel olarak dağıtıldı. Carlos Miguel Allende veya Cari Meredith Allen yani Dr. Jessup’a mektup yazıp, deneyi anlatan adam kimdi? Neden mektubu yazdıktan sonra kayboldu ve öyküsünü neden basıma yollamadı? ABD Hükümeti, Jessup’un üzerinde notlar bulunan kitabıyla neden ilgilenmişti? 1959 Nisan’ında Jessup, arkadaşı Dr. Mason Valentine’i arayarak Deney ile ilgili kesin sonuçlara ulaştığını anlatarak ertesi gün buluşmalarını istedi. 20 Nisan aksamı yemekte buluşacaklardı ama bu yemek gerçekleşemedi.
O gece, Miami’de, Hammock Parkı’nda Dr. Morris K. Jessup, arabasında ölü bulundu, polis raporlarına göre arabasında egzoz gazıyla intihar etmişti ve söz konusu notlar ortada yoktu. Arkadaşları Jessup’un asla intihar edecek biri olmadığını söylediler, Valentine ise Jessup’un hastaneye götürüldüğünde hala sağ olduğunu öğrendiğini iddia etti fakat bunlardan bir sonuç çıkmadı ve olay kapandı. Acaba öyle miydi? Jessup’un Philadelphia Deneyi ile ilgili çalışmalarına ne olmuştu? Bu çalışmalar kimleri, neden rahatsız etmişti? Gizem hala çözülmüş değil.
Korkunç olay başlıyor…
Tanığa göre, deney 22 Haziran 1943’te sabah 09:00’da jeneratörlere güç verilerek başlatıldı.Manyetik alan oluşuyordu; sonra yeşilimsi bir sis gemiyi örtmeye başladı ve USS EIdridge kayboluyordu;
Tanik söyle devam ediyor;
“Bir an sadece geminin çapasını görebildim, sonra o da kayboldu, artık sis de yoktu ve bomboş denize bakıyorduk, bizim gemide bulunan üst rütbeli subaylar ve bilim adamları korku ve heyecan içinde soluklarını tutarak inanılmaz başarılarını seyrediyorlardı. Gemi ve mürettebatı sadece radardan değil gözlerimizin önünden de yok olmuştu. Her şey planlandığı gibi gelişiyordu, 15 dakika sonra emir verildi ve jeneratörlerin şalteri kapatıldı. Önce bir şey olmadı, ardından yeşil sis yine ortaya çıktı ve USS EIdridge görünmeye ya da geri dönmeye başladı ama nereden geliyordu?
Sis azalırken, bir şeylerin yanlış gittiğini hissettik. Hemen gemiye yanaştık, ilk önce mürettebatın çoğunun geminin yanından sarkarak kustuklarını gördük, diğerleri güvertede şaşkın şaşkın bilinçsizce dolaşıyorlardı. Yetkili ekipler gemiye girerek tüm mürettebatı kısa bir zaman içersinde uzaklaştırdılar ve yerlerini hazır bekletilen yeni bir mürettebat aldı. Birkaç gün sonra, yeni bir deneye karar verildi, gemi istenilen radar görünmezliğine ulaşmıştı, donanım değiştirildi ve 28 Ekim 1943’te deney yine ayni gemide yapıldı.
Jeneratörler çalıştıktan hemen sonra Destroyer hemen hemen görünmezlik çizgisine ulaşmıştı, sadece burnu ve kıçı görülüyor, arada ise bazı çizgiler belli belirsiz seçiliyordu. Sonra sadece su üzerinde tekne boyunda bir çizgi kaldı. Birkaç dakika sonra mavi bir ışık parladı ve o çizgi de yok oldu artık gemi tamamen yoktu. Birkaç dakika sonra millerce uzakta Norfolk’ta ortaya çıktı. Ama göründükten biraz sonra bilinmeyen bir nedenle yine kayboldu ve Philadelphia’da tekrar ortaya çıktı.
Bu kez durum ciddiydi, tüm mürettebatın başı beladaydı. Bazıları yok oldu ve bir daha geri dönmediler ama en korkuncu beş denizcinin geminin eriyen ve sonra yine katılaşan metal levhalarının içinde kalmalarıydı. Bu feci bir olaydı, birisi kurtuldu ama bir daha asla eski haline dönemedi. Aklını tamimiyle yitirmişti ama yapacak bir şey yoktu.
Bazılarının psişik yetenekleri gelişmişti, sokakta yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insanlar vardı. Manyetik alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birinin yüzüne veya eline dokunmasıyla görünür hale geliyorlardı yani dokunmanın giysilerin olmadığı bir yere yapılması gerekiyordu. “Donma” adi verilen bu durum saatlerce, günlerce sürebiliyordu hatta bir tayfanın donması altı ay sürdükten sonra kurtarılabildi.
Elektronik kamuflaj başladıktan sonra geminin ve mürettebatının bütünüyle kaybolup, çok uzak bir yerde ortaya çıkıp ve sonra yeniden geri dönmesine neden olan neydi? Sorunun cevabı hala yok ama Philadelphia Deneyi unutulmaz ve bir okadar korkunç bir olay olarak dünya literatüründe yerini aldı. Gemi nasıl Norfolk’a gitti? Neden yine Philadelphia’da bir yere gitmedi? Bu duruma Levenson’un “Zaman Kilitleri” mi neden olmuştu? Bunu henüz kimse açıklayabilmiş değil.
Philadelphia Deneyi olasıdır.
Philadelphia Deneyi bu bilimsel anlatımlardan sonra bugün 1943’te olduğundan çok daha fazla güncel. Yeni kaynaklardan yeni ayrıntılar öğrenilmekte, bir diğer iddiaya göre projede görev alanların beyni yıkanarak, gördüklerini unutmaları sağlanmıştı ama yıllar sonra anılar geri gelmeye başladığı için yasayan tanıklar konuşmaya başladılar. Bielek bu yeni iddialardan kitabında söz ediyor. Hikayeyi dinledikten sonra hemen akla gelen bazı önemli sorular var;
Philadelphia Deneyi, 1943 yılında gerçekten USS EIdridge adli bir destroyerde veya bir başka gemide mi yapıldı?
Bu gemiye ne oldu?Gerçekten göz açıp kapayıncaya kadar koca bir destroyer 6000 km uzağa gidip geldi mi?
Her iki deneyde yer alan mürettebata ne oldu?
Simdi neredeler ve 54 yıl sonra hala yasayanlar var mi?
İçlerinden hiçbirisi ortaya çıkıp, olayı neden anlatmadı?
Nasıl oldu da ABD Deniz Kuvvetleri, böylesine önemli bir bilimsel adımı, 50 yıl saklayabildi?
Böylesine korkunç bir sonuca ulasan bu teknoloji nasıl bir şeydi?
Einstein’in “Birleşik Alan Kuramı” gerçek miydi?
Peki bu kuram geliştirilip, tamamlanmışmıydı?
Bugün Philadeiphia Deneyi ile ilgili dosyalar hangi kapalı kapının ardında ne tür sırlar saklanıyor?
Daha pek çok soru sorabiliriz ama cevaplar bulunamıyor, Bielek yukarıdaki soruların bazılarına cevap aradı ama o da yeterince tatmin edemiyor. UFO’larla Philadelphia Deneyi arasında ne gibi bir ilişki olabilirdi?
Dr. Rinehart kimdi? Bu isim Türkiye’de de “Yok Oldu” adıyla yayınlanan “Thin Air” adlı Philadelphia Deneyi ile ilgili kitapta duyuldu, kitabi George E. Simpson ve Neil R. Burger yazmışlardı. Alfred Bielek ve Preston Nichols’a göre, Dr. Rinehart, Bili Moore adlı bir bilim adamının takma adıydı. Moore, deneyin ilk aşamalarının bilimsel hesaplarını yapmış ve hatta deneyde bizzat görev almıştı, ışığın bükülmesi alanında uzmandı. Peki ama kimdi ve neredeydi? Jessup’un arkadaşı Dr. Valentine, Charles Berlitz’le yaptığı röportajda söyle diyordu; “Bence Philadelphia Deneyi bilinen alışılmış yollarla açıklanamaz. Bazı bilim adamları atomun temel yapısının, madde parçacıklarından değil, elektromanyetik alanlardan oluştuğu görüşündeler. Bu çok karmaşık enerji alanlarının birbirlerini etkilemesi olayıdır.
Eğer böyle bir evrenin içinde maddenin katlı fazları bulunmasaydı, şaşılırdı. Bu fazların birisinden birisine geçilmesi bir yasamdan ötekine geçmeye benzer. Boyutlar arası değişmedir yani dünyalar içinde dünyalar olabilir. Manyetik alanların karıştırıcı olarak değişimler yaratabileceğinden kuşkulanılıyordu. Maksatlı olarak, olağandışı manyetik koşullar yaratılması hem fiziksel,, hem de yaşamsal olarak maddenin fazım değiştirebilir. Bu durumda da, bağımsız bir varlık olmayan ama içinde bulunduğumuz yasama benzer belirli bir madde/zaman/enerji boy ütü n un bir parçası olan zaman faktörünü de çarpıklaştırır. Kısacası Deney, olasıdır.
Berlitz’e göre Philadelphia Deneyi’nin yapılıp yapılmadığı belli değildir ve su an için kanıtlanamaz ama kavram olarak geçerlidir çünkü Einstein’in “Birleşik Alan” kuramı tarafından desteklenmektedir. Eğer Deney yapıldıysa, söylentilerin ardındaki gerçek tanıklar susmaktadırlar ve belki de “Yok Oldu” kitabında anlatıldığı gibi çıldıran ve inanılmaz değişimler gösteren mürettebatın çoğu ölmüş veya gizli bir yerde ölümü beklemektedirler. Ve belki de bir gün, üzerinde “Çok Gizli” yazılı bir dosyanın açılma zamanı gelecek karanlıklar aydınlanacaktır.
5 Nisan 2011 tarihinde FBI deneyin yapıldığını doğruladı ama detaylarını açıklamadı.