Canlı yaşamın nerede başlayıp nerede bittiğini bulmak sanırım imkansız. İnsandan elli kat uzun yaşayabilen Ginkgo Biloba (ağacı) ilk olarak 1691 yılında Japonya’da bir manastırın bahçesinde bulmuş. Ginkgo Biloba ortalama 1000 yıl yaşıyor. Çin’de 3500 yaşında olanları varmış.
Okyanusun dibinde, yerin yedi kat(mesela üç bin metre) altında karanlıkta basınçlı ortamda, ya da kayaların en içinde yaşayan canlılar var. Bir nükleer santraldeki atom reaktörünün çekirdeğindeki radyoaktif ortamda yaşayabilenler var. Şiddetli asit, baz, tuz ortamında, yüksek sıcaklıktaki gazların, lavların içinde, hatta tümüyle susuz ve gıdasız ortamda bile yaşayabilen canlılar bulunuyor.
Bize göre yaşanamaz derece aşırı fiziksel koşullarda yaşayan genellikle tek hücreli canlılara “Ekstremofil” deniyor.. Bunlar gelişmeleri için bizim aşırı saydığımız koşullara gerek duyuyor, bizim yaşadığımız koşullarda genellikle yaşayamıyorlar.(Burada aşırı terimi insanı merkez alan (antroposantrik) yaşam koşulları değerlendirmesine göredir.)
Ekstremofillerin çok büyük bir kısmı Archaea’lardan olduklarından bu iki terim birbiriyle karıştırılabilir. Archaea’lar ana grubu altında şu sınıflar bulunuyor. Crenarchaeota, Euryarchaeota, Halobacteria, Methanobacteria, Methanococci, Methanopyri, Archeoglobi, Thermoplasmata, Thermococci, Korarchaeota..
Ekstremofiller grubundan bazı diğer örnekler de şunlar.
Alkalifiller: Soda gölleri gibi bazik ortamı severler. Optimal gelişmeleri 10 pH derecesinin üstünde olur. Bazik maddelerin pH dereceleri 7-11 arasında değişir. Alkalifillerin bedenlerinin pH düzeyi “9” civarında. Ancak içinde yaşadıkları ortamın pH derecesi daha yüksek olmalıdır. Bedenlerini doğru pH derecesinde tutmayı başarmaları vücutlarından dışarıya gereken hızda hidrojen iyonu(H4) pompalamaları sayesinde oluyor.
Barofiller: Optimum yaşamları okyanus dipleri gibi yüksek hidrostatik basınç altındadır.
Endolit’ler: Kayaların içinde, mineral tozların gözenekleri arasında yaşayan ekstremofil (archaea, bakteri veya mantar) organizmalar. Yerin 3000m kadar altındaki kayaların içinde yaşayabildikleri bilinmekte, ancak bundan daha derinlerde de yaşayabilmelerinin muhtemel olduğu düşünülüyor.
Asidofiller: Asitli ortam seviyorlar. Bunların Optimum gelişmesi için ortamın pH derecesi 3 veya alti olmalı. Yani şiddetli asitli ortamlarda yaşıyorlar.
Halophile: Aşırı tuzlu ortamlarda yaşıyorlar. (en az 0.2 M tuza doygun eriyik). (İsimleri grekçe “tuz seven” demek). En yaygın grubu bir archaea grubu olan “halobacteria” lar. İç denizlerdeki tuz göllerinde yaşıyorlar.
Methanojen: “metan üreten” demek. Hidrojen ile karbon dioksitin reaksiyonundan metan gazi üreten mikroorganizmalar.(En basit hidrokarbon olan metan kimyasal formülü CH4 olan bir gaz).
Thermophile’ler: 60°C kadar sıcaklıklarda yaşayan genellikle archaea tipi organizmalar.
Hipertermofil’ler: Aşırı yüksek sıcaklıklarda yaşıyorlar (60°C – 113°C gibi)
Oligotrof’lar: Gıda kıtlığı olan yerlerde Optimal gelişme gösteriyorlar.
Psychrophile’ler: 15°C ve altı sıcaklıklarda yaşıyorlar.
Toxitolerant: Örneğin “benzen” gibi kimyevi maddelerin yoğun bulunduğu zehirli ortamlarda, ya da nükleer reaktörün çekirdeğindeki soğutma suyunda yaşayabiliyorlar. Örneğin “Deinococcus radiodurans”. Bu arkadaş insanı bir hafta içinde kesin öldüren “1000rad”; radyasyonun bin katı (bir milyon rad) radyasyonda yaşamayı sürdürebiliyor. 3 milyon rad altında bile yaşayanları var. Bu süper bakterinin akıllara durgunluk veren radyasyon bombardımanından sağ çıkabilme nedeni DNA’larını tamir edebilme yeteneğinden kaynaklanıyor. Bütün organizmalar DNA’larını iyi kötü tamir edebiliyor. Meydana gelen iki üç kopuğu aynı anda onarabilmesi sık karşılanan bir durum. Ama Radidurans aynı anda 500 kopuğu bile tamir edebiliyor.
Xerotolerant: Suyun hemen hemen olmadığı ortamlarda yaşayabilen “susuzluğa dayanıklı” organizmalara deniyor (örn: endolith’ler ve halophile’ler). Bazı ekstremofiller birkaç gruba birden düşebilir. Ekstremofil olmayan organizmalara mezofil deniyor. İnsanlara zararlı (patojen) mikroorganizmaların çoğunluğu mezofil.
Hamamböceğini hangi gruptan saymak gerekir bilmiyorum. Hamamı biz Türkler icat etmişiz ama bu böcek de doğanın belki de en büyük icatlardan biri. “Tanrı onu özenerek yaratmış”
Hamam böceklerinin çok üstün özellikleri varmış;
1. Dinozorlar devri öncesinden bu yana gezegenimizde bulunan nadir yaratıklardanmış. Yaşama azmi ve becerisi çok yüksek.
2. Çok yüksek radyoaktivite ortamında bir reaktörün çekirdeğinin içinde bile yaşayabiliyor.
3. Uzaydan yeryüzüne atsanız düştüğünde kalkıp yürüyerek gidebilecek tek yaratık.
4. Bedeni darbelere mukavim. İnsan bedeninin ayni dayanıklılığa sahip olabilmesi için derisinin en az 40mm çelik zırhla kaplı olması gerekirmiş.
5. Hiç beslenmeden yemeden ve içmeden 6 ay yaşayabiliyor. Onu bir kibrit kutusuna hapsederseniz kartonun liflerinden beslenerek 6 ay kadar yaşayabiliyor. Aklınıza gelen hemen her şeyi yiyip kendine gıda yapabiliyor. İnsanların yiyebildiği her şeye ilave olarak kağıt, odun, deri, sigara izmariti, diş macunu, zamk, kahve telvesi, sabun, bok, kumaş, ayakkabı, boya, duvardaki duvar kağıdının arkasındaki yapışkan, insan saçı, insan tırnağı dahil bedenin her dokusu(özellikle ceset iken)
6. 4000 kadar türünün boyu birkaç milim olanından 9cm boy 18cm kanat genişliğine 50 gram ağırlığında kuş gibi olanına kadar bulunan kendi başına bir hayvanlar alemidir bu yaratık. En meşhurları sarışın(alman) ve amerikan tipleridir. En modern evlerin içine sızma ve orada sürekli yaşayabilme başarısını gösteren belki de tek yaratıktır. Bunların Madagaskar’da bacakları dikenli ve hısss diye hıslayan tipleri varmış.
7. Genellikle ışıktan korktukları sanılıyor. Oysa tam tersine ışığa(gece ışıklı bir eve) yönelirler. Ancak karanlıkta avlanmayı severler ve ışıkta bir yaratık(insan) gördüklerinde kendilerini avlayabilecekleri korkusundan dolayı hızla kaçarlar. İnsan eğer o hızla koşabilseydi hızı jet uçağını geçerdi. Eğer gece kalkıp ışığı açtığınızda bunlardan bir tanesini kaçarken gördünüzse bilmelisiniz ki en az 100 tanesi size görünmemeyi başarmıştır.
8. Dişisi bir kere döllendiğinde bir daha döllenmeden ömrünün sonuna kadar 8 defa yumurtlayabilir. Bir yumurta kesesinden 50 100, ömrü boyunca 500 yavru üretebiliyor. Havasız ortamda 1 saat, kafası kopmuş olarak bir hafta, hiç yemeden de aylarca yaşayabilir. Kalbinin atışını yavaşlatabilme yeteneği var. Bir nükleer reaktörün çekirdeğine girebilir. Büyük bir nükleer radyasyonun ardından da hayatta kalabileceği bilinen tek yaratıktır.
Hayatta kalma içgüdüsü ve yeteneği bu kadar yüksek olan bir yaratığın acaba beyni nasıl çalışıyor??. İnsana soralım; Uzaylı ve senden zeki bir yaratıkla karşılaştın. Yaratık sana doğuya doğru gitmeni söylüyor ne yaparsın??? Hamam böceği içgüdüsel olarak sizin onu ittiğiniz yönün tam 180 derece tersine gitmeye çalışır. Yönü değiştirin yeni bir yön ayarı verin, yeni verdiğiniz yönün 180 derece tersine gitmeğe çalışır. Bunu yapmakta acaba haklı mıdır ?. Diyelim ki öldürmek istemiyorsunuz elinizdeki gazeteyle kapıdan dışarı doğru ittirdiniz. İttirdiğiniz yönün tam tersine doğru hızla koşmaya başlar. Doğru ayar verebilmek için aslında istediğinizin tam tersini söylemelisiniz ona.